Bu Blogda Ara

26 Nisan 2012 Perşembe

BU 1 MAYIS’IN BENİM İÇİN ANLAMI NE?


Bir beyaz yakalının sıradan gününden bazı kesitler..

1 Mayıs’a bir haftadan az bir süre kalmışken, 1 Mayıs’ları mücadeleyi yükseltme günü olarak gören ve 2005’ten bu yana her 1 Mayıs’ta bir şekilde alanda olmaya çabalayan biri olarak bugün durdum ve bir an sordum kendime: Bu 1 Mayıs’ın benim için anlamı ne? Toplumsal sorunlar, teorik tartışmalar, hepsini bir kenara bıraksam, sadece kişisel günlük yaşamımı düşünsem: Bu 1 Mayıs’ın benim için anlamı ne?

2012 yılı 1 Mayıs’ını daha da önemli kılan bir sürü gündem var elbet; her geçen gün daha yakıcı hale gelen savaş gündemi, her yıl çoğalan iş cinayetleri, eğitimde sağlıkta dönüşümler, yükselen gericilik,  ırkçılık, tiyatrodan internete her alanda artan sansür ve baskıcı zihniyet ve daha nicesi. Ama özellikle okul bitip de iş hayatına başlayalı bir sürü nedenden ötürü siyasal mücadelede atıllaşmam, hele de son girdiğim işte gazete açıp haberlere bile göz atmaya fırsat bulamamamdan dolayı birçok gündemden uzak kalan bir insan olduğumdan mıdır bilmiyorum; bunların hepsini bir kenara koydum ve sadece bugünü, sıradanlaşan ve birbirinin tekrarı olan günlerimden sadece birini, bir beyaz yakalı olarak sadece kendimi düşündüm.  

Aslında her şey kombimin bozulmasıyla başladı. Bu yazıyı yazma fikri öyle gelişti. Sabah kalktığımda kombim bozuk olduğundan musluktan sıcak su akmıyordu. Eskidiği için sürekli bozulan kombimi bir kez daha yaptıracak param olmadığından, “zaten yaz geldi, neyseki çok ihtiyacım olmayacak” diye düşündüm. Bir de doğalgaza yapılan zam gelince aklıma “tam zamanında bozulmuş” diye sevindim bile. İşte beni bozulan kombime sevindirecek duruma getiren zamlara karşı gidiyorum bu 1 Mayıs’ta Taksim’e.

Soğuk suyla yüzümü yıkamak uyanış sürecini hızlandırdığından bu sorunu bir şekilde avantaja çevirmeyi başarmıştım. İş dişleri fırçalamaya geldiğinde aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Eğer diş problemi yaşıyorsanız soğuk da sıcak da acı verici oluyor. En son ne zaman diş hekimine gittiğimi düşündüm. Sigortalı bir işte çalışan şanslılardan olduğumdan, bir ara dişlerimi kontrolden geçirmiştim. Ama bir daha ne zaman –nasıl işten izin alıp da- gidebilirim bilmiyorum. Devlet hastanelerinin hali ortada, özel hastanelere elini verip kolunu kaptırıyorsun. Sabah soğuk suyla sızlayan dişimin aklıma getirdiği bu düşüncelerle sağlık sistemine küfrederek gidiyorum 1 Mayıs’ta Taksim’e.

Her neyse, sonra işe gitmek için yola koyuldum. Yine şanslı azınlık oluşumdan kaynaklı olarak aslında servisim var. Ben, bir yarım saat daha uyku için yola para bayılanlardanım. Sabah giderken verdiğim yol parası koymuyor da, akşamları fazla mesai yapıp servise binememek fena oluyor işte. Bütün gün başımı kaldırmadan çalışmama rağmen bir de akşamları fazladan fazladan çalışmak, bunun için herhangi bir ücret almamak, üstüne bir de servise binemeyip yol paranı da cebinden vermek. Bir de acıkıyorsun, yemek parası vs. o konulara hiç girmiyorum. Her gün fazladan çalıştığım üç saat için gidiyorum Taksim’e. Genel durumu – emek sermaye çelişkisi, artı değer vs. gibi mevzular zaten bu yazının konusu değil de – üç kuruşa gün boyu eşek gibi çalışmayı filan geçtim, sadece o üç saat bile yeterli nedeni sağlamakta benim için bu 1 Mayıs’a anlam kazandırmaya.

Aslında şirket mesaiye kalanların yemek ve taksi parasını karşılıyormuş. Ama düşünsenize, her gün mesai yapıyorsanız bu her gün muhasebeye fiş götürmek demek. Sonra “niye bu kız bu kadar çalışıyor, iki kişinin işini tek başına mı yapıyor” olmuyor tepedekilerin aklına gelen, “neden bu kız bu kadar mesai yapıyor, yoksa işin altından kalkacak kapasiteye mi sahip değil” deniyor. Diğer yandan, işin olmasa bile vaktinde çıkamıyorsun bazen. “Herkes çalışırken sen erkenden –erken ile kasıt normal mesai bitiş saati- çıkıyorsun” oluyor onun adı. Kimse bunları sözlü olarak dile getirmiyor belki ama hissediyorsun. Her durumda bir şekilde kabak senin başına patlıyor yani. Bana her gün aynı ikilemi yaşatan bu “mahalle baskısı” nedeniyle gidiyorum bu 1 Mayıs’ta Taksim’e.

Bir de çok daha genel ve can alıcı bir sorunum var aslında hayatıma dair. Bugün bu sorunu genellikten çıkarıp somut cümlelerle ilgili kişilere de ifade ettiğimden bu yazıda yer almaya hak kazandı. “Ben bu işi sevmiyorum.” “Bu iş beni tatmin etmiyor.” “Ben üretmek istiyorum.” “Yaptıklarımın çıktısını görmek istiyorum.” şeklinde ifade edebiliriz kısaca. Bugün neyi yapmak istemediğimi anlattım karşımdakine; ama ne yapmak istediğimi hâlâ kendim bile anlamamış olduğumdan pek bir işe yaramadı. Şu yaşıma gelip beş senelik üniversite ve iki buçuk senelik iş deneyiminden sonra hâlâ ne olmak istediğimi bilmememe ya da bilsem bile artık şu saatten sonra pek anlamı olmamasından dile getirmememe neden olan eğitim sistemine karşı gidiyorum bu 1 Mayıs’ta Taksim’e.

İçimi dökesim varmış, uzadıkça uzadı bu yazı.. Ondandır ki bitirmeye çalışacağım.. Yoksa anlatacak şey çok.. Mesela akşam eve dönerken –hele de üzerimde bugün olduğu gibi mini etek varsa- yolda işittiğim laflardan, dolmuşta belki de daha ortaokul öğrencisi bile olmayan çocuğun bakışlarından rahatsız olup bacağımı örtmeye çalışışımdan pekbahsetmeye gerek yok. Tiyatro festivaline blet almak isteyip alamayışımdan, alsam bile zaten izlemek istediğim oyunların sansürlenişinden, okumak istediğim kitapların yasaklanmasından, takip ettiğim blogların kapatılmasından ve bunun gibi bir sürü örnekten bahsetmiyorum..

Burda bahsettiklerim  sadece bir beyaz yakalının bir gününden bazı kesitler.. Şimdi ülkede neler neler oluyor, sen neden yakınıyorsun diye gelmeyin bana.. Çevremde olan bitenden bihaber kaldığımdan gidiyorum zaten biraz da bu 1 Mayıs’a.. Belki başka bir yazıda devam ederim diyerek bırakıyorum burada. Malum sabah iş başı, uykusuz kalmamak lazım…

NOT: Tam bu satırları yazarken bir mail aldım. Çok sevdiğim bir arkadaşım Türkiye’ye geliyormuş, “Cuma akşam buluşalım mı?” diyor.. Cuma dediğin ay sonu, para yok.. Kredi kartı desen zaten borç boğazda.. Bu durum aklıma, okuduğum beş sene boyu –zaten ücretsiz olması gereken okuluma- harç parası vermemek için aldığım ve biraz da harçlık yaptığım, şimdi de devlete geri ödemem gereken 12 milyar borcu getiriyor. Yutkunuyor ve bir sigara sarıyorum. Nasıl ödeyeceğimi bilmediğim 12 milyar için gidiyorum bu 1 Mayıs’a, Taksim’e…