Bizim evin orada bir çiğ köfteci var. Daha doğrusu, İstanbul’un
çoğu yerinde olduğu gibi bizim eve giden yol üzerinde de on adımda bir çiğ
köfteci var; ama ben içlerinden birini anlatacağım. “Çiğ köfteci anlatmak ne
ya?” dediğinizi duyar gibiyim, fakat içimdeki seslerden birkaçı o insanı birilerinin
anlatması gerektiğini söyler durur bir süredir -ki içimdeki seslerden
birkaçının aynı konuda uzlaştığı nadir görülür. Bu bir “yeni tatlar lezzetli yemekler”
yazısı değil, başından söyleyeyim. O niyetle okumaya başladıysanız yanlış
yerdesiniz, yol yakınken ayrılabilirsiniz. Belki rastlayanınız olmuştur; “bazı
sabahlardan” bir saçmalamam vardı, kısaca bu da onun akşam versiyonu. Neden
ayda bir tütün almak için dükkânına uğradığım abla değil, sonrasında o tütünün
külünü düşürüp kaçırdığım çorabın yenisi için uğradığım çamaşırcı amca değil,
neden o değil, bu değil, şu değil de çiğ köfteci bilmiyorum. (Ki çamaşırcı amcadan
ciddi bir yazı konusu çıkardı aslında; aldığım kırmızı donu kasaya uzatırken
niçin utandığımı sorgulayarak başlar, oradan siyaset bilimi okumanın tek
kazanımı olan sündürüp sündürüp başka yerlere bağlayabilme yeteneğiyle “toplumda kadının yeri”ne geçiş yapardım, epey
de afili olurdu.) Neyse efendim, konuyu dallandırıp budaklandırmayım. Bir değil,
iki değil, üç gündür dırdır edince içimdeki sesler, “ööfff” dedim, tamam, bugün
fırsat bulunca anlatacağım.
Çiğ köftecinin bende bir adı yok, ufacık dükkânda her gün
bir sürü müşteriyle uğraştığından muhabbet etmeye pek vakit bulamadım. Benim
için o bir “abicim”. Çok çok muhtemeldir ki yaşı benden küçük ama bunun belki
farkında belki değil, ne zaman dükkâna girsem “ne istersin söyle abicim” diyor.
Beni bu yazıyı yazmaya iten de bana o an küçücük bir kız çocuğu gibi hissettiren
o “abicim” işte. Hayır, yine yanlış tahmin, bu otuzuna merdiven dayayan kadının
kendisine hâlâ genç olduğunu ispat etmek için yazdığı bir “iyi hisset” yazısı
da değil. Yani “iyi hisset” yazısı ama öylesi değil.
Bu arkadaş nasıl yapıyor bilmem ama öyle bir “abicim” diyor
ki, bir anda kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissettirmeyi başarıyor. Belki
de son zamanlarda güvenebileceğim çok az insan kaldığı gerçeğinden ve yalnızlık
hissiyatından sıkça başım ağrıdığı için, o minicik dükkân beş dakikalığına da
olsa benim için hep anlatılan “sığınılacak liman”a dönüşüveriyor. Sanki ben o
TV dizilerinde gördüğümüz ufak ama sıcacık insanlarla dolu mahalledeki küçük
bir kız çocuğuymuşum da, o da mahallenin delikanlı abisiymiş gibi bir his.
Başıma bir şey gelse anında beni kurtaracakmış, bir derdim olsa gitsem anlatsam
çözüverecekmiş gibi his. Hayır, öyle hayal ürünü bir his değil, korkarım ki başım
gerçekten belaya girse toplasan üç kez gördüğüm o benden küçük “abicim”e koşuvereceğim.
O yüzden başıma bir bela gelmesinden ayrı bir korkar oldum. Delirdim mi, çok mu yalnızım, çok mu güçsüzüm
de bir “abicim” lafı üzerinden hiç tanımadığım çiğ köfteci için bir sayfayı
aşkın yazı yazıyorum, onu da bilmiyorum.
Siz cevaplardan hangisine inanmak isterseniz artık.
Tanımadığım ama kıyısından köşesinden hayatımda var olan insanları
daha çok seviyorum galiba. Çünkü beni üzecek kadar yakınımda değiller ve tam da
bu yüzden daha yakınlar bana. Eski mahallemde de Bakkal Ömer Abi vardı mesela… Bir
keresinde iyilik isteğimi karşılıksız bırakmayıp bozulan klozetimi tamir
etmişti de sonra evi su basınca tesisatçı çağırarak daha büyük bir masrafa
girmek zorunda kalmıştım. Yeni bir eve taşınıp da suratsız bir bakkalla karşılaşınca
Ömer abiyi çok özlemiş, taksi dolmuşla beş dakikalık mesafedeki dükkânına
mektup yollamayı düşünmüştüm. Sonra yine “alışılmışın dışındaki davranışların
korkutuculuğu” devreye girmiş, vazgeçmiştim yazmaktan.
İşin garibi, Ömer abi de çiğ köfteci çocuk da muhtemelen hiçbir
zaman bilmeyecekler tarihin mini minnacık bir köşesine onlara dair
böyle bir not düşüldüğünü. Acaba benim için de not yazmış mıdır birisi bir yerlere? “Her
sabah Eminönü’nden Unkapanı’na yürüyen kadın”, “Ayda en az bir kere yeni bir
şarj aleti almak için uğrayan kadın”, “Arada aklına esip deli deli yazılar
yazan kadın” vs vs… Var mıdır fark etmeden temas ettiğim insanlar? Var mıdır
beni de sırf kalplerini kıramayacağım bir mesafedeyim diye uzaktan sevenler? Olsun isterim.