tag:blogger.com,1999:blog-3928005440801386112023-11-16T14:31:05.977+03:00Küçük Kırmızı Balık"On bir bin dokuz yüz doksan dokuz küçük balık “İyi geceler” dileyerek uykuya dalmış. Büyükanne de uyumuş. Ama küçük bir kırmızı balık, bir türlü uyuyamamış. Bütün gece boyunca o da denizi düşünüp durmuş..." Samed Behrengi / Küçük Kara BalıkKüçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.comBlogger18125tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-29351338742402135792015-03-27T16:39:00.002+02:002015-03-27T17:42:40.765+02:00"DÜNYA TİYATRO GÜNÜ" VESİLESİYLE BİRKAÇ UFAK TAVSİYE....<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbxAgc6OF8hClSrCynjxEajL-5B-I7CEdMAYAiWMmelR0opFdeLlDGKUx5sMV6R5j_KCjv94rhkQetZO3a53R0HGgoYCvxJe6QzucJRyfgT7TYfd3yGUNhkxgrTq7b0V-zCa36hEFozNMd/s1600/1427448505.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbxAgc6OF8hClSrCynjxEajL-5B-I7CEdMAYAiWMmelR0opFdeLlDGKUx5sMV6R5j_KCjv94rhkQetZO3a53R0HGgoYCvxJe6QzucJRyfgT7TYfd3yGUNhkxgrTq7b0V-zCa36hEFozNMd/s1600/1427448505.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Nicedir buralara bir şeyler karalamamıştım. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü, bu blog sayfasını hatırlamak için vesile oldu.<br />
<br />
Son üç senedir kazandığım en güzel alışkanlık düzenli olarak
tiyatroya gitmek olsa gerek. Ekstrem durumlar olmadıkça mutlaka her hafta bir oyuna
gitmeye çalışırım. Bir iki denemeyle başlayan tiyatro günleri artık hayatımın olmazsa olmazlarından. Annemin endişelerinin aksine tüm paramı tiyatroya da
yatırmıyorum, hatta benim açımdan ekonomik bile oldu. Zira tiyatro sanılanın
aksine oldukça hesaplı bir etkinlik. Devlet tiyatrolarında tam bilet 10 TL,
öğrenci bileti 6 TL. Şehir tiyatrolarında Perşembe günleri halk günü, yani tüm biletler
indirimli: Normal oyunlar 9 TL, müzikaller 12 TL. Diğer günler ise biletler 5’er lira daha pahalı. Dışarı çıksanız ilk birada harcayacaksınız zaten o parayı, sinemaya gitseniz iki katını bayılıyorsunuz. O yüzden, hem keyifle vakit geçirmek hem de cüzdanı delmemek adına sosyal aktiviteleriniz arasında kolayca yer ayırabilirsiniz tiyatroya. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Özel tiyatrolarda durum biraz daha farklı tabii. Kimilerinin bilet fiyatları gerçekten cep yakabiliyor. O yüzden ben kendime şöyle bir program çizdim: Her ay sadece bir özel oyuna bilet alıyorum. Geri kalan üç haftanın birer gününü ise devlet ve şehir oyunlarına ayırıyorum. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh69fwY27DNpL8Xys9bv3BJdMse241oOOWFUZP5SE_rm3sXtpF7JWoJWlLpoPZsxFAksyJrBqjeRNQWl9_T59F3YSJhsJc49LeaqoHxLKrgZqfXeK57vPb7Qvns-6vFoZ1gu97hxOENzltT/s1600/atesli_sabir_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh69fwY27DNpL8Xys9bv3BJdMse241oOOWFUZP5SE_rm3sXtpF7JWoJWlLpoPZsxFAksyJrBqjeRNQWl9_T59F3YSJhsJc49LeaqoHxLKrgZqfXeK57vPb7Qvns-6vFoZ1gu97hxOENzltT/s1600/atesli_sabir_afis.jpg" height="320" width="228" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ateşli Sabır (Postacı) / İBB Şehir Tiyatroları</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
Bu üç sene içinde kimi
oyunları tekrar izleyecek kadar çok sevdim, kimisinde ise perde bir an önce kapansın diye koltukta sıkıntıdan şekilden şekle
girerek dakikaları saydım. Üç senede toplamda belki de sadece üç oyunda ilk perdeden sonra salondan
ayrıldım. Ama her seferinde bir sonraki oyunu iple çektim. Kimileri şehir
ve devlet oyunlarının “kötü” olduğunu iddia eder ama içlerinden cidden çok sevdiğim
oyunlar çıkmıştır. Örneğin Şehir Tiyatroları'nın Pablo Neruda'nın hayatından bir kesiti anlatan oyunu <b><i>Ateşli Sabır.</i></b> (Hemen burada magazinsel bir boyuta atlayıp Mert Turak'ın adını anmadan geçemeyeceğim. Bence onun olduğu tüm oyunları izleyin zaten :)) Benim izlenimlerime göre Devlet Tiyatrosu oyunları, Şehir Tiyatrosu oyunlarından bir tık daha güzel oluyor. -<b><i>Çehov Makinesi</i></b>'nden hiçbir şey anlamamış olmanın bende açtığı yaraya rağmen, ki o da zaten benim ayıbım. İnsan bu yaşa gelip Çehov okumamış olursa öyle olur.</div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Peki ben düzenli olarak tiyatroya gitme alışkanlığını nasıl edindim?<span style="color: #990000;"> </span></b>Her ayın sonunda mutlaka bir sonraki ayın oyunlarına önceden bilet alarak. "Ben de istiyorum ama vaktim olmuyor" gibi cümleleri kuranlardansanız siz de aynı taktikle başlayabilirsiniz. Hazırda biletiniz varken bir şekilde o vakti yaratıyorsunuz. Hatta bir süre sonra diğer bütün etkinlikleri de tiyatro günlerinize göre planlıyorsunuz. Tahminimce çoğunuzda akıllı telefon vardır; ajandanıza kuracağınız bir hatırlatmaya bakar. </div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i>(Yazımın asıl niyeti başkaydı, girizgah kısmı gereğinden uzun oldu. O yüzden giriş - gelişme - sonuç şablonunu bir kenara atıp bu kısımdan sonra daldan dala atlayacağım.)</i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Geçenlerde <b><i>Kim Korkar Hain Kurttan</i></b>’ı da izlediğimde <b>Oyun Atölyesi</b>’nin son birkaç senedir sahnelediği tüm oyunları izlemiş olduğumu fark ettim. "En İyiler" listelerini yapanlara her daim özendiğimden en azından Oyun Atölyesi'nin bu sezon oyunları için de ben bir sıralama yapayım, günün anlam ve önemine sığınarak sizlerle paylaşayım istedim. Kimse korkmasın, eleştirmenliğe soyunmadım, ne haddime. Benimki naçizane bir izleyici listesi. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İki senedir dilimden düşmeyen, her yerde her fırsatta herkese tavsiye ettiğim <b>ARAF</b> tabii ki liste başı.</div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRFvIHePJ3qo8ZipluvOgAnoE4XQOA4GmnzG9GBUh3NPJ4XIaNA1MMT9OKykHQZw9R-cdwiOns5sZMl11X34G5L1eJsiOXvGydIGkWFfQ35RlWKhql5m8ayJYPXeXFYxttjP9WkfrMuPN6/s1600/arafwebafis2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRFvIHePJ3qo8ZipluvOgAnoE4XQOA4GmnzG9GBUh3NPJ4XIaNA1MMT9OKykHQZw9R-cdwiOns5sZMl11X34G5L1eJsiOXvGydIGkWFfQ35RlWKhql5m8ayJYPXeXFYxttjP9WkfrMuPN6/s1600/arafwebafis2.jpg" height="320" width="228" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Araf / Oyun Atölyesi</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<u><b><span style="color: #990000;">İşte benim Oyun Atölyesi oyunları listem:</span></b></u></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 0px;">
<span style="font-stretch: normal; text-indent: -18pt;"><b>1) </b></span><span style="font-size: 7pt; font-stretch: normal; text-indent: -18pt;"> </span><span style="text-indent: -18pt;"><i>Araf</i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 0px;">
<span style="text-indent: -18pt;"><b>2)</b> <i>Testosteron </i></span><span style="text-indent: -24px;">(Yıllar önce Mert Fırat’lı oyunu izlemiştim. Kadrosu farklı şimdilerde ama seyir keyfi aynıdır diye umuyorum.)</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 0px;">
<span style="text-indent: -24px;"><b>3)</b> <i>Kim Korkar Hain Kurttan</i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 0px;">
<span style="text-indent: -24px;"><b>4)</b> <i>Nehir</i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 0px;">
<span style="text-indent: -24px;"><b>5)</b> <i>Dolu Düşün Boş Konuş</i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 0px;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şehir ve devlet oyunlarının hepsini izlemem mümkün olmuyor,
o yüzden onlara liste yapamayacağım.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aslında benim favori sahnem <b>DOT Tiyatrosu</b>. Onların bu sezon sadece iki oyunu vardı; o yüzden listeyi Oyun Atölyesi için yaptım. DOT'un -izlediklerim arasında- en sevdiğim oyunu ise bambaşka bir ağustos böceği ve karınca hikâyesi olan <b><i>Altın Ejderha</i></b> idi. Maalesef bu sezon sahnelenmiyor ama ilerde tekrar
sahnelemelerini ve belki bir kez daha izleme şansına erişmeyi umut ediyorum. DOT, her
sezon başında oyunlarına göz attığım ilk yerdir. Tavsiye ederim. Sayfaları için <a href="http://www.go-dot.org/"><span style="color: #990000;">tıklayınız</span></a>. </div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oyunlarını mutlaka görmenizi önerebileceğim bir diğer sahne ise
<b>Talimhane Tiyatrosu</b>. Sayfaları için sizi <a href="http://www.talimhanetiyatrosu.com/"><span style="color: #990000;">buraya</span></a> alalım.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tabii ben şu an sadece bir iki sahneden örnek verebildim. <b>D22</b>’den <b>Semaver Kumpanya</b>’ya, <b>İkinci Kat</b>’tan <b>Moda Sahnesi</b>’ne, <b>Kumbaracı50</b>’den <b>Emek Sahnesi</b>’ne bir dolu alternatif var. İyi ki de varlar! Hepsinin Dünya Tiyatro Günü kutlu olsun! Bu vesileyle tiyatroya emeği geçen herkese ayrı ayrı teşekkür ederim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yine kendimi durduramadığım bir yazı oldu, sanırım artık bir şekilde sonlandırmam gerekiyor. O yüzden sizi birkaç linke daha yönlendireyim ve kendinize keyifli bir oyun hediye edin. Aynı oyunu beklerken çay-kahve sırasında karşılaşmak umuduyla…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Alternatif sahneleri takip edebileceğiniz bir twitter
adresi: <a href="https://twitter.com/alt_tiyatro_mek"><span style="color: #990000;">Alternatif Sahneler</span></a><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Şehir Tiyatroları: <a href="http://www.ibb.gov.tr/sites/sehirtiyatrolari/tr-TR/Sayfalar/AnaSayfa.aspx"><span style="color: #990000;">http://www.ibb.gov.tr/sites/sehirtiyatrolari/tr-TR/Sayfalar/AnaSayfa.aspx</span></a></div>
<div class="MsoNormal">
Devlet Tiyatroları: <a href="http://www.devtiyatro.gov.tr/"><span style="color: #990000;">http://www.devtiyatro.gov.tr/</span></a><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-72252522297513233322014-04-02T23:08:00.000+03:002014-04-02T23:30:33.593+03:00BANA BİR MASAL ANLAT...<div style="text-align: justify;">
<i>Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar masal yazabileceğine inanan bir Ezgi varmış... Bir gün demişler ki Ezgi'ye: Çocuklar için bir masal anlat, içinde İstanbul olsun. Ama aynı zamanda cümleleri basit, kendisi de iki sayfadan kısa olsun. Ve en önemlisi bir "mesaj"ı olsun.</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><br /></i></div>
<div style="text-align: justify;">
Evet efendim, bunu duyunca "Neden yapamayım ki?" dedim. İstanbul zaten masallar diyarı, sağıma soluma baksam yeter. Öyle de yaptım. Yaptım ama olmadı. Bir sabah vapurda kahvaltı ederken akşam yazacağım masalı buluverdim. Ertesi akşam da hoooop ikinci masal geldi. İlkine yorum alamadım, ikinciye "fantastik bir roman konusu bu, masala sığdırmaya çalışmışsın, taslak olarak sakla bunu" dediler. Yerine başka masal istediler. Ama tembel insanım ben, daha onlar geri dönmeden üçüncü gün pes etmiştim zaten. Sanırım benim en büyük engelim pes edişlerim, bundandır ki asla yazar olamayacağım. Geçenlerde bilgisayarı temizlerken iki masalı da okudum yeniden. İlki masaldan ziyade ilkokul Türkçe kitaplarında yer alan -bir diğer deyişle Mahsun Kırmızıgül filmleri gibi mesajı kafamıza kafamıza çakan- "Okuduğumuzdan ne anladık?" öykülerinden olmuş. Ondandır ki çöpe gitmeye hak kazandı. Sonra da çöpe atacağıma blog sayfama atmaya karar verdim. Nasıl olsa burası da bir tür arka bahçe çöplüğüne dönüştü. Velhasıl masalımsı şey işte burada, aşağıda.</div>
<div style="text-align: justify;">
<i><br /></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><b><u><span style="color: #cc0000;">Bir küçük kırmızı not:</span></u></b> İkincisini çok sevdiğimden -ve daha bir masala benzediğinden- bu çöplüğe atmadan önce biraz saklayacağım. Kendimi çok az tanıyorsam asla o "fantastik" kitabı yazmayacağım. Muhtemelen bir sonraki temizlik sırasında o da buradaki yerini bulacaktır. </i></div>
<br />
<div align="center" class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; mso-hyphenate: none; mso-outline-level: 1; mso-pagination: none; text-align: center;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;"><b>BOĞAZIN KIZLARI</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;">Uzun bir
kışın ardından yazı müjdeleyen bahar kendini göstermiş, İstanbul rengârenk
elbiselerini dolabından çıkarırken yeni yeni açan erguvanlar boğazı mora
boyamıştı. İrem’in küçük hafta sonu tatili şimdiden güzelleşmişti. İki gününü
teyzesinde kuzenleriyle geçirecek olmanın sevincine ilk kez tek başına vapura
binmenin heyecanı eklenmişti. Üsküdar’dan Eminönü’ne yapacağı yolculuk sadece
on beş dakika sürecekti. Olsun, yine de ileride yapmayı düşlediği gezilerin
ufak bir provası sayılabilirdi. Kız Kulesi’nin hangi tarafında kaldığını
anlamaya çalışırken suyundan son yudumunu aldı ve şişeyi attı. Tam o sırada
derinlerden gelen bir “Ah!” sesi duydu. Aşağıya baktığında hemen hemen
kendisiyle aynı yaşlarda, acı içinde kafasını tutan kız çocuğunu gördü.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;">-Ne
yapıyorsun orada? Çık hemen, burada yüzemezsin. Akıntıya kapılabilirsin. Hem
bir sürü gemi var, sana çarpabilirler, dedi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;">-Gemiler
bana senin attığın şu şişe kadar zarar veremez, az daha yaralıyordun beni. Hem
ben bu denizin bir parçasıyım, akıntıda yolumu bulmayı bilirim. Boğazda yüzmek
siz insanlar için tehlikeli olabilir, ama ben burada doğup büyüdüm.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;">İrem, bir
yandan bir insanı yaralama ihtimalinin üzüntüsünü yaşarken bir yandan da duyduklarına
anlam vermeye çalışıyordu. Yoksa güneş vurdukça altın gibi parıldayan o şey gerçekten
pullardan oluşan bir kuyruk muydu?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;">-İyi ama bu
nasıl olur? Denizkızı diye bir şey gerçek hayatta yok ki, onlar sadece birer
masal kahramanı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;">Bunları sadece
aklından geçirmediğini, şaşkınlıkla mırıldandığını fark etti.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;">-Gördüğün
gibi karşındayım ve gerçeğim, diye cevap verdi denizkızı. Sadece varlığımızı
insanlara unutturduk, çünkü sizden korkuyoruz. Sizin davranışlarınız yüzünden
sayımız o kadar azaldı ki. Aslında boğazlar bizim nüfusumuzun en fazla olduğu
yerlerden. Farklı denizleri birbirine bağladığından yeni yerler görmek isteyen
birçok denizkızının yolu buraya düşer. Genelde derinlerden yüzeriz, sadece
geceleri yaklaşıyoruz suyun yüzüne. Çünkü o zaman daha az insan oluyor. Kıyıdan
pullarımızın parıltısını gören olursa da yakamozlarla karıştırıyor. O yüzden
geceleri daha rahatız. Ama buradaki manzaranın güzelliğini o kadar çok duydum
ki, sonunda bir de gündüz görmek için yüzeye yaklaştım. Annem haklıymış,
insanlara fazla yaklaşmak tehlikeli. Bak, neredeyse yaralıyordun beni.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;">-Çok özür
dilerim, dedi İrem. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;">Söyleyebilecek
başka bir şey bulamadı. Gerçek bir denizkızı gördüğü için dünyanın en şanslı
insanı olduğunu hissediyordu, ama istemeden de olsa böylesi bir güzelliğe zarar
verme düşüncesi onu gerçekten çok üzdü.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;">-Sadece benden
özür dilemen yetmez ki, dedi denizkızı kırgınlıkla. Burada birçok canlı var, su
altındaki dünyayı görsen gözlerine inanamazsın. Ara sıra boğazda oyun oynayan
yunusları gördüğünüzde sevinçten çığlıklar atıyorsunuz. Ama aslında kendi
dışınızdaki canlılara karşı bu kadar duyarsız olmasanız çok daha fazlasını
görebilirsiniz. Sizin attığınız her çöp bizim evimizi kirletiyor. Kirli sularda
yaşayamayız biz, aynı sizin pis evlerde yaşayamadığınız gibi. Hem dünya
hepimizin, beraber yaşadığımız kocaman bir ev gibi düşün. Sen iyi birine
benziyorsun, o yüzden beni anlayabilirsin. Hatta arkadaşlarına da anlatacağına
inanıyorum. Bir gün gerçekten tüm insanlar gerekli duyarlılığı gösterip çevreyi
kirletmeye son verirse biz de artık sizden korkmayız. Belki ara sıra karaya
bile çıkabiliriz. Böylelikle denizin sadece altını değil, üstündeki güzelliği
de görebiliriz. Hem o zaman beraber oyunlar da oynarız. Ama şimdi gitmem gerek,
ailem telaşlanmıştır, onlara haber vermeden çıktım yukarıya. Kendine dikkat et,
olur mu? İstanbul’a da. Buradan görebildiğim kadarıyla evimiz tahmin ettiğimden
de güzel, onu korumamıza yardım et. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;">-Mutlaka
edeceğim, dedi İrem büyük bir mahcubiyet içinde. Ufacık bir şişenin bu kadar
büyük bir zarar vereceğimi düşünmemiştim, ama haklısın. Bundan sonra hiçbir
şeyi denize atmayacağım. Uyardığın için teşekkür ederim, yolculuğumda bana
eşlik ettiğin için de. Tekrar görüşmek üzere…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<span style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 150%; mso-bidi-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-bidi-language: HI; mso-fareast-font-family: "Arial Unicode MS"; mso-fareast-language: HI; mso-font-kerning: .5pt;">İrem son
cümlesini bitiremeden denizkızı gözden kayboldu. Ama onu bir kez daha
göreceğine emindi. Çünkü doğayı korumaya vakit kaybetmeden başlayacak ve
vapurdan inmeden önce etrafında gördüğü, başka insanlardan kalan çöpleri de
toplayacaktı.</span></div>
Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-75201388690763032852014-03-11T15:17:00.001+02:002014-03-11T16:45:39.887+02:00Bugün 11 Mart, Berkin Elvan öldürüldü. Çalışamıyorum.Bugün 11 Mart, Berkin Elvan öldürüldü. Ben işteyim, insanlar sokakta. Gelmiyor elimden ağlamaktan başka bir şey. Ağlamak, avazım çıktığı kadar bağırmak, sonra yine ağlamak, bağıra bağıra ağlamak istiyorum. Suratlarına tükürmek istiyorum katillerinin. Her birinin tek tek tükürmek istiyorum suratına. Çalışamıyorum. Birkaç güne ailemin yanına gideceğim ya hani, kafamı gömüp çalışmam bekleniyor bu hafta. Çalışamıyorum. Bugün Berkin ailesinden alındı. Ben ne hakla gideceğim annemin babamın yanına? Ne yüzle sarılacağım boyunlarına? 14'ünde başından vurdular Berkin'i, 15'inde öldürdüler. Ben 27'yim. 13 yıl fazla yaşadım Berkin'den. Hak ettim mi? Berkin gibi niceleri düşerken toprağa ne yaptım ben? Susmadım belki ama sesimi duyurabildim mi? Daha fazlası gelmez miydi elimden? Ağlamak temizler mi üzerimdeki kiri? Ah Berkin, sen şimdi 16 kg halinle küçücük bir tabuta sığdırılıyorsan bunun suçlusu benim. Ağlıyorum Berkin, yine hiçbir şey yapamadan bir masanın başında ağlıyorum. Affet beni.Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-19509966094486693572014-03-01T15:06:00.000+02:002014-03-01T21:45:58.782+02:00PERA’LI CUMALAR<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Beyoğlu’nun cuma akşamları genelde sinema ve alkol akşamıdır.
İşten çıkar, yemeğinizi yer, sonra filme girer, çıkınca da bir iki tek atarken
filmi, ülkenin halini, hayatınızı ve saatler ilerledikçe daha ziyade ilişkileri
konuştuğunuz hoş sohbetlere dalarsınız. Diğer bir alternatif ise işten çıkar
çıkmaz alkol masasına oturup haftanın tüm yorgunluğunu atana, yani aksırıncaya
tıksırıncaya kadar içmektir, ki o da pek güzeldir.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bizse üç arkadaş bu cuma bambaşka bir şey
yaptık. Bu yaptığımızdan da o kadar keyif aldık ki paylaşmadan edemiyorum.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Aslında amacımız ilk planı uygulamaktı. Pek sevdiğim Reha
Erdem’in yeni filmi <i>Şarkı Söyleyen Kadınlar</i> için buluşacaktık. Ama Başka Sinema,
filmin seansını 18:30’a çektiğinden yetişemedik. (Buradan Başka Sinema
yetkililerine sesleniyorum: Neden ama neden? Hep mi böyle olacak? Lütfen olmasın.)
Hemen yerine alternatif bir plan geliştirdik ve <b>Pera Müzesi</b>’nin tweet’lerinde
sıkça rastladığımız <b>#UzunCuma</b>’dan yararlanmaya karar verdik. Eveeet, lafı o
kadar dolandırdıktan sonra sonunda geldim konuya. Pera Müzesi’ni her cuma
akşamı saat 18:00 – 22:00 arası ücretsiz gezebiliyorsunuz. Ve işin diğer güzel
yanı, Pera Müzesi bu ara birbirinden güzel sergilere ev sahipliği yapıyor. Peki
biz ne gördük?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b><u>AURORA</u></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7I7D3OWNCJe6jymMb51GSkV72yIRpxPTYuyAnuuvs6TxmJQsi_w3n1cI8mPEYlsvisi3XKqmJPfZI4_fLi48HJIFrCqx-gZyS8G_ant7IWfXXBYsvhyphenhyphenxmuohS2dXUOHqSKKDIvrbk_azc/s1600/20140228_194746.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7I7D3OWNCJe6jymMb51GSkV72yIRpxPTYuyAnuuvs6TxmJQsi_w3n1cI8mPEYlsvisi3XKqmJPfZI4_fLi48HJIFrCqx-gZyS8G_ant7IWfXXBYsvhyphenhyphenxmuohS2dXUOHqSKKDIvrbk_azc/s1600/20140228_194746.jpg" height="150" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Yuva / Ulrica Hydman-Vallien</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gezmeye en üst kattan başladık. Beşinci ve dördüncü katlarda
<b>“Kuzey Ülkelerinde Çağdaş Cam Sanatı” </b>sergisi bulunuyor. Sergi <b>20 Nisan</b>’a kadar
devam edecek, yani daha önünüzde bol bol vakit var. Kuzey Avrupa’dan 25 sanatçı
sizi kendilerine özgü yorumlarıyla cam sanatı ile tanıştırıyor. Bu kısmı gezmek
özellikle benim gibi her gördüğüne dokunmak isteyen, dokunma duyusunu kullanmazsa
bir şeyleri eksik algıladığı hissiyatına kapılan bir insan için zor olabilir; zira
her biri o kadar güzel ki mutlaka elinize almak istiyorsunuz. Tüm sergiyi “Bu
cam değil, böyle cam mı olur, bence bu şekerleme” gibi sığ yorumlarımla da
gezsem gördüklerimden pek keyif aldım. Özellikle getirip evimin baş köşesine
koymak istediğim vazolar ile <b>Ulrica Hydman-Vallien’</b>in <b>Yuva (Hayatın Başlangıcı
ve Sonu)</b> eseri bir süre başından ayrılamadıklarımdan. Sadece onlar için bile
gidiniz ve görünüz efendim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b><u>PICASSO</u></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5Vl_WM1pY6g8Q5gFaO9DIMFiB7JlDm4k3lL0oFlMsM3ljcDDoEx9uSuNfplDUxRoMTagGMicDaOgs-DDcwgS88Bu7ZIDhZhArVypirD1zno_bfybIUk4Ch_2CdkfPQXUPuoqL_eU48dMk/s1600/20140228_195752.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5Vl_WM1pY6g8Q5gFaO9DIMFiB7JlDm4k3lL0oFlMsM3ljcDDoEx9uSuNfplDUxRoMTagGMicDaOgs-DDcwgS88Bu7ZIDhZhArVypirD1zno_bfybIUk4Ch_2CdkfPQXUPuoqL_eU48dMk/s1600/20140228_195752.jpg" height="150" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Pera'da Picasso</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">“Ben beyaz bir babadan
ve Endülüslü küçük bir bardak can suyundan doğdum, ben Málaga’nın benim
soyumu sürdüren başı yasemin çiçeklerinden bir taçla bezeli boğası Percheles’te
on beş yaşında bir kızın kızının kızı olarak dünyaya gelen anneden doğdum.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Pera Müzesi’nin bu ara en dikkat çekeni, altı bölümden
oluşan <b>“Picasso – Doğduğu Evden Gravürler ve Seramikler” </b>sergisi, müzenin üçüncü katında yer alıyor. 1923
- 1969 arasında kullandığı tekniklerle bizi Picasso ile tekrar tanıştıran -zira
ben Picasso ile değil de Picasso’nun Picasso olmasını sağlayan iç dünyasıyla
tanışmış gibi hissettim- bu sergi de, aynı cam sanatı sergisi gibi <b>20 Nisan</b>’a
kadar görülebilir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Picasso dendiğinde çoğumuzun aklına sadece kübik eserleri
gelse de gravürlerini görmek bambaşka bir deneyim. Zira sergiyi gezerken hayatına dair daha fazla
detaya hakim olurken aynı zamanda kullandığı üsluptaki geçişe tanık olduğunuz
örnekler sayesinde, Picasso’nun beyin kıvrımları arasında geziniyor ve onun
arayışına yol arkadaşlığı ediyor hissine kapılıyorsunuz. Özellikle <i><b>İki Çıplak Kadın</b> </i>serisine bakarken ne demek
istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Ayrıca sergi sadece Picasso’nun <b>Pan</b>’ı için
bile görülmeye değer.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b><u><br /></u></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b><u>OSMAN HAMDİ BEY & KESİŞEN DÜNYALAR: ELÇİLER VE RESSAMLAR
</u></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYWsfetCA124P5KNClrYkNFKOoVInux3yqGHkf-tj_7_sdXgePbR7RBXA7xdEOeOIQ-6DthuioTunSp__dPvnl5IkO-unUN5wAj8L1vOcv-ZObqyWQ9OXEfHAXD8ZOTaufuHo6EWcGP6WE/s1600/20140228_202136+%25282%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYWsfetCA124P5KNClrYkNFKOoVInux3yqGHkf-tj_7_sdXgePbR7RBXA7xdEOeOIQ-6DthuioTunSp__dPvnl5IkO-unUN5wAj8L1vOcv-ZObqyWQ9OXEfHAXD8ZOTaufuHo6EWcGP6WE/s1600/20140228_202136+%25282%2529.jpg" height="200" width="150" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kaplumbağa Terbiyecisi</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İkinci katta –koleksiyon sergileri kısmı, yani tahminimce hep
orada olan kısım, ama siz benim tahminlerime pek güvenmeyin- iki ayrı sergi
bulunuyor. Bunlardan biri olan <b>“Osman Hamdi Bey’in Yaşamı ve Sanatı” </b>Suna ve
İnan Kıraç Vakfı Koleksiyonu’na ait eserlerden oluşuyor. Sergi girişinde Osman
Hamdi Bey’in yaşamını fotoğraflarıyla beraber anlatan bölümü okuduğumda “Yalnız
bunlar ne kadar farklı fotoğraflar, resmen kılıktan kılığa girmiş” diye
düşünmüştüm. Devamında öğrendim ki, Osman Hamdi Bey resimlerinde çoğu zaman ya farklı
giysiler içinde poz verdiği fotoğraflarından ya da çevresindeki insanlardan
yararlanırmış. Ve hatta sıkı durun, bu durum o çok ünlü <b>Kaplumbağa Terbiyecisi</b>
tablosu için de geçerli. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yalnız anlamadığım, çok çok uzak bir tarihten söz
edilmemesine ve Osman Hamdi Bey devlet kurumlarıyla oldukça haşır neşir
olmasına rağmen, hayatının anlatıldığı kısımda bolca “olabileceği, düşünüldüğü,
sanıldığı” gibi sözcüklerin kullanılması. Koskoca Osman Hamdi Bey’in on yıl
evli kaldığı eşinden bile “Adının Agaritha olduğu sanılan” diye bahsediliyor.<o:p></o:p></span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvynZk0p0CL3ZoiINJZiqhR6EYBRB-2FO0twCvEOuog_9rQGQuXGbfSogRUrTFMCs2mY4zB_tMfbRjot-IUSHeT4oEZ7h8UIeKXY5VNMdOFhZFFEyvg4vlUw1ts7ibnyiYV24yvppySXD0/s1600/20140228_202808.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvynZk0p0CL3ZoiINJZiqhR6EYBRB-2FO0twCvEOuog_9rQGQuXGbfSogRUrTFMCs2mY4zB_tMfbRjot-IUSHeT4oEZ7h8UIeKXY5VNMdOFhZFFEyvg4vlUw1ts7ibnyiYV24yvppySXD0/s1600/20140228_202808.jpg" height="150" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">İstanbul Panoramaları</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İkinci kısım olan <b>“Kesişen Dünyalar: Elçiler ve Ressamlar”</b>
bölümünde yine aynı vakfın koleksiyonundan eserler sergileniyor. Burada 17. –
19. yüzyıl arası elçilerin portreleri ve kimi diplomatik olayların resmedilişinin
yanı sıra İstanbul panoramaları yer alıyor. Ben daha ziyade İstanbul
panoramaları kısmı ile ilgilensem de Osmanlı tarihine ve özellikle dönem
diplomasisine ilgi duyanlar <b>Jean – Baptiste Vanmour</b>’un eserlerini kesinlikle kaçırmamalı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><u>ANADOLU AĞIRLIK VE ÖLÇÜLERİ & KÜTAHYA ÇİNİ VE
SERAMİKLERİ</u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Birinci katta yer alan bu kısım da –yine tahminimce- hep
orada olan süresiz koleksiyonlardan</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">;</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> çünkü daha önceki Pera çıkarmamda da
görmüş, kısıtlı vakit nedeniyle
gezmeden ayrılmıştım. Bu sefer –çok da ilgimi çekmediğinden- hızlı bir tur
attım.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgK5pJgZWu8xJ_8jXWjs0N6p8lwgmFy7_ejmzfiqwH9fqOdDz31mBn19aoioWcXQu8_xJ7-IySzZO01CGmKXUvf6kIDUXHCcNWvieh_Lyi05sC8-8CrM9W60aB4tiZeL8LH2GjjHf2DI8Om/s1600/20140228_205042.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgK5pJgZWu8xJ_8jXWjs0N6p8lwgmFy7_ejmzfiqwH9fqOdDz31mBn19aoioWcXQu8_xJ7-IySzZO01CGmKXUvf6kIDUXHCcNWvieh_Lyi05sC8-8CrM9W60aB4tiZeL8LH2GjjHf2DI8Om/s1600/20140228_205042.jpg" height="150" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu iki sergi de yine Suna ve İnan Kıraç Vakfı Koleksiyonu’ndan.
(Vakfın ismini o kadar çok kullandım ki bu yazıdan sonra kendilerine dair
detaylı bir araştırma yapmanın vakti geldi sanırım.) <b>Anadolu Ağırlık ve
Ölçüleri Koleksiyonu</b> normalde sekiz binden fazla parçadan oluştuğundan burada
sadece bir kısmı sergilenmekteymiş. Klasik öncesi çağlardan günümüze Anadolu’da
çeşitli alanlarda kullanılan ağırlık, uzunluk ve hacim ölçüleri sergileniyor.
Dediğim gibi, benim pek ilgimi çekmediğinden yorumlarım “ay o ne güzel terazi
öyle, aaa bundan bizde de vardı, pazarcıların kullandığı ağırlıktan”dan öteye
gidemedi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcBxjqes0AMxif98IZYmPcqNvvDSW5VTivjOnmsK6x-orCEJ1WW44ycfoIwbwuP7XARThUv_nH6H8gTHJsWD0LxQOkUIHOgQH37FY6YqBCTaFYCX5iET7GpoOPLIFH83NlyzP75AbucfLm/s1600/20140228_205242.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcBxjqes0AMxif98IZYmPcqNvvDSW5VTivjOnmsK6x-orCEJ1WW44ycfoIwbwuP7XARThUv_nH6H8gTHJsWD0LxQOkUIHOgQH37FY6YqBCTaFYCX5iET7GpoOPLIFH83NlyzP75AbucfLm/s1600/20140228_205242.jpg" height="150" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kütahya Çini ve Seramikleri</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b>Kütahya Çini ve Seramikleri</b> kısmında ise 18. – 20. yy arası çini
ve seramik sanatı örnekleri sergileniyor. 400’ün üzerinde parçadan oluşan
koleksiyonun bir kısmını burada yakından görme imkanına sahipsiniz. Dinî motiflerin
de kullanıldığı eserlerle alışageldiğimiz çini sanatının dışındaki örnekleri de
görmüş oluyoruz. Mataralar, tabaklar, bardaklar gibi eserlerin arasında benim
dikkatimi en çok kupa bardaklar ve günümüz kahvaltı tabaklarına benzeyen bir
tabak çekmişti. Nedense ben onların hep yeni yeni kullanılmaya başlandığını
sanıyordum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Son olarak, müzeyi gezdikten sonra en alt kattaki <b>müze mağazası</b>na
da uğramayı unutmayın, cidden çok güzel şeyler var. Ama benim gibi ay sonu cepte beş kuruş yokken
ücretsiz olduğu günü seçip gidenlerdenseniz biraz acılı olur benden uyarması.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: #cc0000;"><b><i><u>Bir Küçük Kırmızı Not:</u></i></b> </span>Daha önce Pera’da <b>19. yy Rus Klasikleri</b> sergisini gezmiş
ve dönemin toplumsal gerçekçilerinden birinin eserlerini çok beğenmiştim. Dün
akşam ressamın adını hatırlayamayınca “yazsaydım böyle olmazdı” dedim ve ondan
sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim. Şimdi araştırıp buldum, ressam <b>İlya
Repin</b>. Bunu da buraya not edeyim ki bir daha unutmayım.</span><o:p></o:p></div>
Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-38547516134427819552014-01-28T00:36:00.000+02:002014-01-28T00:51:12.282+02:00BAZI AKŞAMLARDAN: Bizim Evin Oradaki Çiğ Köfteci<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bizim evin orada bir çiğ köfteci var. Daha doğrusu, İstanbul’un
çoğu yerinde olduğu gibi bizim eve giden yol üzerinde de on adımda bir çiğ
köfteci var; ama ben içlerinden birini anlatacağım. “Çiğ köfteci anlatmak ne
ya?” dediğinizi duyar gibiyim, fakat içimdeki seslerden birkaçı o insanı birilerinin
anlatması gerektiğini söyler durur bir süredir -ki içimdeki seslerden
birkaçının aynı konuda uzlaştığı nadir görülür. Bu bir “yeni tatlar lezzetli yemekler”
yazısı değil, başından söyleyeyim. O niyetle okumaya başladıysanız yanlış
yerdesiniz, yol yakınken ayrılabilirsiniz. Belki rastlayanınız olmuştur; “bazı
sabahlardan” bir saçmalamam vardı, kısaca bu da onun akşam versiyonu. Neden
ayda bir tütün almak için dükkânına uğradığım abla değil, sonrasında o tütünün
külünü düşürüp kaçırdığım çorabın yenisi için uğradığım çamaşırcı amca değil,
neden o değil, bu değil, şu değil de çiğ köfteci bilmiyorum. (Ki çamaşırcı amcadan
ciddi bir yazı konusu çıkardı aslında; aldığım kırmızı donu kasaya uzatırken
niçin utandığımı sorgulayarak başlar, oradan siyaset bilimi okumanın tek
kazanımı olan sündürüp sündürüp başka yerlere bağlayabilme yeteneğiyle </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">“toplumda kadının yeri”ne geçiş yapardım, epey
de afili olurdu.) Neyse efendim, konuyu dallandırıp budaklandırmayım. Bir değil,
iki değil, üç gündür dırdır edince içimdeki sesler, “ööfff” dedim, tamam, bugün
fırsat bulunca anlatacağım.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Çiğ köftecinin bende bir adı yok, ufacık dükkânda her gün
bir sürü müşteriyle uğraştığından muhabbet etmeye pek vakit bulamadım. Benim
için o bir “abicim”. Çok çok muhtemeldir ki yaşı benden küçük ama bunun belki
farkında belki değil, ne zaman dükkâna girsem “ne istersin söyle abicim” diyor.
Beni bu yazıyı yazmaya iten de bana o an küçücük bir kız çocuğu gibi hissettiren
o “abicim” işte. Hayır, yine yanlış tahmin, bu otuzuna merdiven dayayan kadının
kendisine hâlâ genç olduğunu ispat etmek için yazdığı bir “iyi hisset” yazısı
da değil. Yani “iyi hisset” yazısı ama öylesi değil.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu arkadaş nasıl yapıyor bilmem ama öyle bir “abicim” diyor
ki, bir anda kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissettirmeyi başarıyor. Belki
de son zamanlarda güvenebileceğim çok az insan kaldığı gerçeğinden ve yalnızlık
hissiyatından sıkça başım ağrıdığı için, o minicik dükkân beş dakikalığına da
olsa benim için hep anlatılan “sığınılacak liman”a dönüşüveriyor. Sanki ben o
TV dizilerinde gördüğümüz ufak ama sıcacık insanlarla dolu mahalledeki küçük
bir kız çocuğuymuşum da, o da mahallenin delikanlı abisiymiş gibi bir his.
Başıma bir şey gelse anında beni kurtaracakmış, bir derdim olsa gitsem anlatsam
çözüverecekmiş gibi his. Hayır, öyle hayal ürünü bir his değil, korkarım ki başım
gerçekten belaya girse toplasan üç kez gördüğüm o benden küçük “abicim”e koşuvereceğim.
O yüzden başıma bir bela gelmesinden ayrı bir korkar oldum. Delirdim mi, çok mu yalnızım, çok mu güçsüzüm
de bir “abicim” lafı üzerinden hiç tanımadığım çiğ köfteci için bir sayfayı
aşkın yazı yazıyorum, onu da bilmiyorum.
Siz cevaplardan hangisine inanmak isterseniz artık. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Tanımadığım ama kıyısından köşesinden hayatımda var olan insanları
daha çok seviyorum galiba. Çünkü beni üzecek kadar yakınımda değiller ve tam da
bu yüzden daha yakınlar bana. Eski mahallemde de Bakkal Ömer Abi vardı mesela… Bir
keresinde iyilik isteğimi karşılıksız bırakmayıp bozulan klozetimi tamir
etmişti de sonra evi su basınca tesisatçı çağırarak daha büyük bir masrafa
girmek zorunda kalmıştım. Yeni bir eve taşınıp da suratsız bir bakkalla karşılaşınca
Ömer abiyi çok özlemiş, taksi dolmuşla beş dakikalık mesafedeki dükkânına
mektup yollamayı düşünmüştüm. Sonra yine “alışılmışın dışındaki davranışların
korkutuculuğu” devreye girmiş, vazgeçmiştim yazmaktan.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İşin garibi, Ömer abi de çiğ köfteci çocuk da muhtemelen hiçbir
zaman bilmeyecekler tarihin mini minnacık bir köşesine onlara dair
böyle bir not düşüldüğünü. Acaba benim için de not yazmış mıdır birisi bir yerlere? “Her
sabah Eminönü’nden Unkapanı’na yürüyen kadın”, “Ayda en az bir kere yeni bir
şarj aleti almak için uğrayan kadın”, “Arada aklına esip deli deli yazılar
yazan kadın” vs vs… Var mıdır fark etmeden temas ettiğim insanlar? Var mıdır
beni de sırf kalplerini kıramayacağım bir mesafedeyim diye uzaktan sevenler? </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Olsun isterim.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<o:p></o:p></div>
Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-43608298083408066662014-01-21T21:10:00.000+02:002014-01-22T18:06:12.877+02:00Bazı Sabahlardan<div class="MsoNormal" style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 13.65pt; margin-bottom: 0.0001pt; padding: 0px !important; text-align: justify;">
<i><span style="color: #222222; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;">Bazı sabahlar Eminönü’nden Unkapanı’na yürürken beynim farklı çalışıyor. Muhtemelen afyonum daha yeni patlamaya başladığından… Ayakta uyuma, yürürken rüya görme hali gibi. Çoğu zaman “yine amma saçmaladın” diyorum kendime, sonra da daha ofise bile varmadan uçup gidiyor kafamdakiler. Bu sefer bir değişiklik yaptım ve unutmadan yazdım. Okuyunca yine “nasıl da saçmalamışım” diye düşündüm evet, ama bu da benim minik saçma masalım olsun ve bu köşede kalsın.</span></i><span style="color: #0e0e0e; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 13.65pt; margin-bottom: 0.0001pt; padding: 0px !important; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 13.65pt; margin-bottom: 0.0001pt; padding: 0px !important; text-align: justify;">
<b><span style="color: #222222; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;">NORMAL</span></b><span style="color: #0e0e0e; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 13.65pt; margin-bottom: 0.0001pt; padding: 0px !important; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;">Suratına kahkahalarla güldüğümü hatırlıyorum. Hatta o kadar çok güldüm ki, gözümden inen yaşları gören ağlıyorum sanabilirdi. Anlamlandıramadığım bir ifadeyle yüzüme baktı. Neden güldün, diye sordu biraz alıngan. Oğlum öptün beni, dedim. Yani sevgin dışarı taşmıştır, olabilir, benim de şu an şu gördüğün ördeği bile öpücüklere boğasım var; ama seninki öyle bir öpmek değildi sanki. N’aptın oğlum? Cinsiyetsizim ben. Ne kadınım ne erkeğim. Cinsel organım, cinsel kimliğim, hormonlarım yok. Sadece içimde büyüyen, yuvasını arayan köklerim var; aynı şu birbirinden ışıklı dallarıyla kök salmış arkadaşlarım gibi. Her adımımda bir yere sabitlenmek istiyorum ama durduramıyorum kendimi, sürekli bir yürüme hali. Yani, ben sana yıllardır âşıktım, yanına gelip yerleşmeyi, köklerimizin birbirine karışmasını düşlüyordum ama şu an çok saçma. Şu an sadece bu parktaki dostlarımla kalmak, belki bir yaprak belki taş olmak, zamanla ufalanıp toprağa karışmak istiyorum. Düşün ki, Tayyip kepçesiyle gelse şuraya, bin Sırrı Süreyya gücünde olabilirim. Off nasıl da saçmalıyorum. Aslında ne çok kurmuştum bu anın hayalini, senin beni öptüğün anın. Fakat şu an öyle mutluyum ki, düşlerimin bile çoğunu hatırlamıyorum; her biri gereksiz ayrıntılarmış, sulara karışmış da hafiflemiş gibiyim. Şu bastığım çimenler öyle yumuşak ki, her adımımda beni içine çekip kundaktaki bebek gibi sarıp sarmalıyor, sonra da yeni yeni hayatlara tekrar tekrar yolluyor. Aynı anda binlerce kişiyim şu an. Şuradaki kale var ya mesela, ben o kalenin prensesiyim işte. Dünyanın bir ucundaki, her şeye rağmen gülümsemeyi başaran evsizim. Biraz az önce doğum yapan anne, biraz ana rahmine daha düşmemiş bebek, biraz çok uzaklarda bir ağaçtan dut toplayan küçük erkek çocuğu, biraz annem, biraz babam, biraz şu ana dek hayatıma giren tüm adamlar, farkında olmadan temas ettiğim, hayatının akışını değiştirdiğim ve hayatımı değiştiren tüm insanlar, biraz da senim. Bildiğin perde varmış gözümde, bambaşka bir dünyaymış aslında ayaklarımın altındaki. Şu an gördüklerimi görmeyenler için üzülüyor, içimde patlamak üzere olan coşkuyu alıp tüm insanlığa dağıtmak istiyorum. Yani… Nereden gelmiştim buraya? Senin beni öpüşün var ya, o big bang gibi bir şeydi belki de benim için önceden. Ama şu an hissettiğim sonsuzlukta, evren bile o kadar ufak bir nokta ki... Ya da bilmiyorum, öyle bakıyorsun ki şu anda, cebimdeki gerçekliğe geri döndüğümde bu anı mahvettiğimi düşünüp pişman olacağım sanki. Az önce yediğimiz o minik şeyler mi yaptı bunu bana? Normal mi?</span></div>
Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-6319980910167370352013-11-17T23:11:00.001+02:002013-11-17T23:26:20.610+02:00BELÇİKA BELÇİKA HOLLANDA / Part 2 – Masal Diyarları Gent ve Bruges<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i>Amsterdam yazısının ardından
Belçika’yı yazmayı planlarken bir de baktım aradan üç hafta geçmiş. Nasıl da
tembel bir insan olduğumu bir kez daha kanıtlamanın utancıyla hemen konuya
giriyorum.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Belçika’da iki şehir gezdim, ikisine de doyamadım. Özel
olarak Belçika gezisi yapacaklar mutlaka Brüksel’i de ziyaret edecektir; fakat çok
gezen çok gören sağlam kaynaklardan aldığım bilgilere göre Bruges’un yanında
Brüksel’in lafı bile olmazmış. O yüzden, eğer benim gibi Amsterdam tatili
planlayıp gitmişken civarı da göreyim derseniz mutlaka Bruges ile Gent’i tercih
edin.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Yine gezdiğim gördüğüm sırayla anlatmak en doğrusu olacak.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><u>GHENT / GENT </u></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Ne yalan söyleyeyim, Gent’ten pek haberdar olmayan bir insan
olarak gezmek aklımın ucundan geçmiyordu. Sonradan bir arkadaşımızın orada
yaşadığını öğrenince -Bruges’a da çok yakın olmasından dolayı- bir gecemizi
orada geçirmeye karar verdik. İyi ki de yapmışız, zira böylesi bir güzellikten
mahrum kaldığımı sonradan öğrensem başımı taşlara vururdum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Gent, turistler tarafından yeni yeni keşfedilmeye başlamış
ve bir kere gidenin kolay kolay bırakıp dönemediği bir kent. Öyle ki arkadaş
vasıtasıyla tanıştığımız Gentlinin ilk cümlesi “Siz de buraya
yerleşmeyeceksiniz değil mi?” oldu. Ve gördüğüm manzara karşısında büyülenen
ben, hep asla İstanbul’dan ayrı kalamayacağımı düşündüğüm halde “Neden olmasın?”
cevabını verdim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfvodBF03ud3B5-gC7heO8xK6UYYO2g_-6La8WpuuCLM3mmYWXfhUpCpSzyZlh6vgPXoyeZkIxmv1nfNCwz9jfDpMGunfz4dju1m97con2F01ALPb87yEVOPYawAaRVyukTVDMJnPpRAJa/s1600/IMG_20131117_202420.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfvodBF03ud3B5-gC7heO8xK6UYYO2g_-6La8WpuuCLM3mmYWXfhUpCpSzyZlh6vgPXoyeZkIxmv1nfNCwz9jfDpMGunfz4dju1m97con2F01ALPb87yEVOPYawAaRVyukTVDMJnPpRAJa/s200/IMG_20131117_202420.jpg" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Alternatif kent haritaları...</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Gent –aynı Bruges gibi- tam bir <b>Orta Çağ</b> kenti. Her ikisini de gördüğünüzde aynı soru dönecek kafanızda:
Bir şehir günümüze kadar hiç mi bozulmaz? Gezip görmek çok vaktinizi almayacak;
çünkü oldukça küçük bir kent. (Belçika’nın en büyük üç kentinden biri olmasına
rağmen) Yine de abartmayın, vakitlice gidin. Ben az biraz acemiliğim az biraz
saflığımdan, aktarma trenini kaçırıp Rotterdam’da üç saatimi harcamak zorunda
kalınca ancak akşama doğru gidebildim. Sadece bir gece kaldım ve ertesi gün
öğleye kadar gezme fırsatım oldu, tabii ki yetmedi. Trenle gidiyorsanız <b>St. Pieters</b> istasyonunda ineceksiniz.
Oradan 1 numaralı otobüse binin, sizi şehir merkezine kadar götürür.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Öncelikle, çoğunuzun bildiği üzere yurt dışında kaybolmamak
için çoğu zaman harita şart. Ve Belçika’da şöyle bir güzellik var: Hemen hemen
her şehirde, oranın insanları gençlere özel ilginç bilgilerin de yer aldığı
keyifli bir harita hazırlamışlar. Mutlaka o haritalardan bulun, okurken bile
çok eğleneceksiniz. Benim kaldığım hostelde vardı, oradan edindim. Başka
nerelerde var bilmiyorum ama sorup öğrenebilirsiniz sanırım.</div>
<o:p></o:p><br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiK_FA3jDpXjjwzdVcNdDg2HuIQIHMuJWBsqvNLrPoABqATM6ppLMnGRoLOEB6Sci3pO98Wc_9hp37z5MHWFzZbsJdw1GaANHiX1CjvOlUw914IEzRgeB6QNn3LIcECuWLmQhk8Tf7RM8Oi/s1600/IMG_20131019_173051.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiK_FA3jDpXjjwzdVcNdDg2HuIQIHMuJWBsqvNLrPoABqATM6ppLMnGRoLOEB6Sci3pO98Wc_9hp37z5MHWFzZbsJdw1GaANHiX1CjvOlUw914IEzRgeB6QNn3LIcECuWLmQhk8Tf7RM8Oi/s200/IMG_20131019_173051.jpg" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ecohostel</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Hazır hostel demişken, biraz kaldığım hostelden bahsedeyim.
Mutlaka ama mutlaka başka bir hostele bakmadan önce <b>Ecohostel</b>’in kapısını çalın. Şehir merkezinden biraz uzakta; uzakta
dediğim, ancak bir kilometre mesafede filandır. Şehir küçük olduğundan bize “uzak”
diye tarif edilmişti. Aslında çok rahat bir şekilde, hiç yorulmadan yürüyerek ulaşabiliyorsunuz.
Sıkı durun, hosteli güzel yapan en önemli özelliği söylüyorum: Hani Amsterdam yazısında insanların kanal üzerindeki bot evlerde yaşadığından bahsetmiştim ya,
işte bu da onlardan. Evet, yanlış okumadınız, kanalın üzerinde kalıyorsunuz. Dalga
olmadığından mideniz kötü olmaz korkmayın, nem rutubet sorunları da yok. Küçük
küçük kamaralar şeklinde odalar var. Bizim odamız sekiz kişilikti. Çok temiz, oldukça
güzel döşenmiş ve diğerlerine göre çok daha ucuz. Şu an tam emin olamıyorum ama
geceliği yirmi, en fazla yirmi beş euro olsa gerek. Sabah çıkmadan önce
mutfakta kahvaltı yapabilirsiniz. Kendi işinizi kendiniz görüp bulaşığınızı
yıkamak şartıyla. Ve kahvaltı sonrası keyif sigaranızı size günaydın demeye
gelen kuğuları izleyerek güvertede içmenin keyfi paha biçilemez. “Ben yine de şehrin
göbeğinde kalmak isterim” diyenlerdenseniz hemen Oraslei Caddesi’nin orada, köprünün
dibinde de bir hostel var. Adını hatırlamıyorum ama dışarıdan görüntüsü kale
gibi. Açıkçası bir gece de orada kalmayı çok isterdim.</div>
<o:p></o:p><br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Eğer vaktiniz kısıtlıysa ve bir gün içinde hem Bruges hem de
Gent görmek istiyorsanız gecenizi Gent’e ayırın. Bruges’da hayat hava kararınca
bitiyor ama Gent <b>öğrenci şehri</b>
olduğundan gecesi çok daha canlı. Binaları ve ışıklandırmaları ile Gent, akşamları
bambaşka bir güzellik. Sanki vampir filmi çekilecekmiş de orası da stüdyo
olarak hazırlanmış. Emeklilik hayali kurar gibi “Bir gün vampir olursam burada
yaşayacağım” hayalleri bile kurdurtuyor insana. Ya da bizim kafalar hep güzel,
bilemedim :)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Wingdings; mso-ascii-font-family: Calibri; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-char-type: symbol; mso-hansi-font-family: Calibri; mso-hansi-theme-font: minor-latin; mso-symbol-font-family: Wingdings;"><br /></span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwsg0MrcyWERM5qpXizXh45zxp5acHlbEuiIfFCwwJdcO_B18BPpw5UKvTG-tjAG-XwB2TgTcm6ikFD23TeMmYtRzw8e7enMhnzOFwnZiKZGHDpSP10QsWSuggkU7R2-WHn3zReJpYYBkM/s1600/1001714_10151803089282648_157760896_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwsg0MrcyWERM5qpXizXh45zxp5acHlbEuiIfFCwwJdcO_B18BPpw5UKvTG-tjAG-XwB2TgTcm6ikFD23TeMmYtRzw8e7enMhnzOFwnZiKZGHDpSP10QsWSuggkU7R2-WHn3zReJpYYBkM/s200/1001714_10151803089282648_157760896_n.jpg" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Oraslei Caddesi</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Gent’in merkezinde <b>Korenmarkt
Meydanı</b> var. Hemen bu meydana yakın <b>Oraslei
Caddesi</b>. İkisini de mutlaka görün. Alın biranızı, Oraslei Caddesi’nde su
kıyısında oturan gençliğe katılın. Bir diğer meydan <b>Friday Market Meydanı</b>. Adından da anlaşılacağı üzere burada pazar da
kuruluyor. Bu arada, meydan meydan diyorum ama öyle büyük meydanlar beklemeyin.
Şehir ne kadar büyük ki meydanı büyük olsun.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<o:p></o:p></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZ0Cnmq64yy24Im9Xi-PlWDMflHNY096cPOhv84ndfciiCkgPO396MowmOIXM8K0nAyV7tDm1SPYrZzOyP3BREdwspiLbLLJdxYDeop3u0hvcddSk9BR_kIMqBFZIIo-_Qt7SPdWZrrToi/s1600/20131018_102619.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZ0Cnmq64yy24Im9Xi-PlWDMflHNY096cPOhv84ndfciiCkgPO396MowmOIXM8K0nAyV7tDm1SPYrZzOyP3BREdwspiLbLLJdxYDeop3u0hvcddSk9BR_kIMqBFZIIo-_Qt7SPdWZrrToi/s200/20131018_102619.jpg" width="150" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Gravensteen Kalesi</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Vaktim çok kısıtlı olduğundan Amsterdam’da olduğu gibi
kültür sanat gezisi yapamadım. Ama en
önemli yeri gezme fırsatını yakaladım. <b>Gravensteen
Kalesi</b>. Şehir merkezindeki bu kaleyi gördüğünüzde kendinizi Age of Empires
oyununun içine düşmüş gibi hissedebilirsiniz. Kalenin içi müze gibi dekore edilmiş
ve benim en merakla gezdiğim kısmı her zaman olduğu gibi işkence aletlerinin
olduğu kısımdı. Kalenin tepesinden şehre bakmak da ayrı güzel. Bir de <b>St. Bavo Katedrali</b> varmış. Gezmedim,
görmedim, kefil değilim.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjencOeAkXRN3uSAEnoouO7f8FNWiHDuuanHJzD0f5rZyHLrYQdsWAKQMl_hIdlk246zsrpp-OUTOp6zRsk0UvRgY6br1O1ejDXZpyDJruBckwYZonTsrOqIGE4nB8Z-pptZ6woZAhU1gjI/s1600/20131018_125225.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjencOeAkXRN3uSAEnoouO7f8FNWiHDuuanHJzD0f5rZyHLrYQdsWAKQMl_hIdlk246zsrpp-OUTOp6zRsk0UvRgY6br1O1ejDXZpyDJruBckwYZonTsrOqIGE4nB8Z-pptZ6woZAhU1gjI/s200/20131018_125225.jpg" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Genevre</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Şehri genel hatlarıyla görmek için bot turu yapabilirsiniz.
Benim kısıtlı vaktim olduğundan kanal turunu Brugge’da yapıp burada ise o vakti
<b>Genevre </b>içerek geçirmeyi tercih
ettim. Evet, el yapımı bu içkinin tadına bakmadan dönmeyin. Shot bardağında
görünce tadına aldanıp gaza gelmeyin, zira içerdiği alkol bakımından pek de
masum bir içki değil. Biz yaşlı bir “dede”nin Genevre’sini tattık. Ben yapım
kısmını kayda alma hayalleri kurarken, dışarıda oturma şartıyla kabul edilip
içeri bile alınmadık. O kadar gizli bir tarifi var yani :)</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Wingdings; mso-ascii-font-family: Calibri; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-char-type: symbol; mso-hansi-font-family: Calibri; mso-hansi-theme-font: minor-latin; mso-symbol-font-family: Wingdings;"><br /></span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgD1X-pRk7IEysjUd9GjXxhfW5ldqEm4NGa7zPgw-tDNagjAQS7f2gx7uNc4-BCjD6o8T-uIfqJD8A20-fp3F9Mgw8Pd0cajCpXq2NnjTOL7Xr_CFqYVSiKMzXjeDG7prplj7vLGUV3vWap/s1600/20131018_112249.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgD1X-pRk7IEysjUd9GjXxhfW5ldqEm4NGa7zPgw-tDNagjAQS7f2gx7uNc4-BCjD6o8T-uIfqJD8A20-fp3F9Mgw8Pd0cajCpXq2NnjTOL7Xr_CFqYVSiKMzXjeDG7prplj7vLGUV3vWap/s200/20131018_112249.jpg" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Gent'in yerel şekeri...</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Yolda seyyar satıcıların sattığı ilginç bir <b>şeker </b>göreceksiniz. Kese kâğıdında beş
euro’ya satılıyordu. İnanılmaz keskin bir tadı var, hiç sevmedim. “Şekerdir, sevilmez
mi?” diye tadına bakmadan almış bulunduğumdan Türkiye’ye kadar getirdim, neyse
ki burada sevenler çıktı. Siz almadan önce bir tadın <o:p></o:p></div>
mutlaka.<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Veeeee Gent’in <b>ikinci
el dükkânları</b>… Evet, birkaç yerde ikinci elci var. Şehir merkezinde sorun,
mutlaka tarif ederler. O kadar şanslıymışım ki, benim gittiğim <b>T2</b> isimli dükkânda yeni mallar geleceğinden
her şey 3 euro idi. 3 euro’ya sapasağlam ikinci el kabanlar buldum. Her şey o
kadar ucuz ve güzel ki, nasıl taşıyacağımı düşünmeden iki tane kaban aldım. Yani,
benim gibi ikinci el kıyafet alışverişini seviyorsanız Gent sizin için cennet.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bu kısmı bitirmeden önce olur da bu yazıyı okurlarsa bize
Gent’te ev sahipliği yapan, hostel ayarlayan, geceyi keyifle geçirmemizi
sağlayan, Genevre ile tanıştıran ve o ikinci elciyi keşfetmemizi sağlayan
muhteşem insanlara bir de buradan teşekkürü borç bilirim. :)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><u>BRUGES / BRUGGE / BRÜJ</u></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Benim için en zoru Brugge’u anlatmak olacak sanırım. Maalesef
böylesine bir güzelliği tarif etmeye yetecek edebî yeteneğe sahip değilim. Çoğunuzun
da muhtemelen duyduğu üzere, Bruges tam bir masal şehri. O binalar, çikolata
dükkânları, taş sokaklar… Bir süre sonra gerçeklik algınızı kaybedeceğinize
emin olabilirsiniz. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXsA56tyatr56DIU6zYUXENM4Y0tBvEZc9RWCncI0gGPVZOC_Trl3A1bLO_ND-vSqpb4r-ToOEXJbqhCRDW_n7iNAO_GSnZahsg7pReeMqIARhcvtoKLEXgxmj7ot1COhbcdKcLKs_dwoi/s1600/IMG_20131024_105003.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXsA56tyatr56DIU6zYUXENM4Y0tBvEZc9RWCncI0gGPVZOC_Trl3A1bLO_ND-vSqpb4r-ToOEXJbqhCRDW_n7iNAO_GSnZahsg7pReeMqIARhcvtoKLEXgxmj7ot1COhbcdKcLKs_dwoi/s200/IMG_20131024_105003.jpg" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bruges kanal turu...</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b>In Bruges</b> filmini
izleyenler bir gün bu kenti ziyaret etmeyi not etmişlerdir kenara. İzlemeyenler
de mutlaka gitmeden önce izlesinler. Zira şehri gezerken filmin soundtrack’i <b>Medieval Waters</b> kendiliğinden çalmaya
başlayacak kulağınızda.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bruges da Gent gibi, hatta daha da küçük bir kent. İnanılmaz
güzel ama uzun süreliğine giderseniz sıkılma ihtimaliniz çok yüksek. O yüzden,
vakitlice gidip doldu dolu bir gün gezmek yeterli olacaktır. Akşamları dükkânlar
erkenden kapanıyor ve canlı bir gece hayatının olmadığını duydum. Daha önce de
yazdığım gibi, vaktiniz azsa burada günü bitirip gece için Gent’e geçmek daha
verimli olacaktır. Ben gündüzümün yarısını Gent’in ikinci elcisinde harcadığımdan
Brugge için sadece yarım günüm kaldı. İçimde ukdedir, bir gün fırsat yaratıp
mutlaka bir kez daha giderek doya doya gezeceğim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2sbFxhiXu4w0clg0DNl_EJWttkYfuyp5IZykzSIX86JQxAIxvCo5IzFuLARH6USNbbiRMKxgy3JbI_R7rWGXWANgMy3O4wi_sP-YeF8JZU3cgNXD8P9GgorPIblirBDW-6mKmqUVKD1xX/s1600/IMG_20131019_100601.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2sbFxhiXu4w0clg0DNl_EJWttkYfuyp5IZykzSIX86JQxAIxvCo5IzFuLARH6USNbbiRMKxgy3JbI_R7rWGXWANgMy3O4wi_sP-YeF8JZU3cgNXD8P9GgorPIblirBDW-6mKmqUVKD1xX/s200/IMG_20131019_100601.jpg" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bruges. Kent girişinde manzara...</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Brugge’da hiçbir vasıtaya gerek yok. <b>İstasyon</b>dan şehir merkezine yürüyerek gidebilirsiniz. Merkeze
gidene kadar yollarda kimseyi görmüyor ve sanki terk edilmiş bir Orta Çağ
şehrini geziyor hissine kapılıyorsunuz. İstasyondan şehre yürürken sağ
tarafınızda ünlü bir<b> park</b> var. Yani,
şehir sizi oldukça güzel bir manzara ile karşılıyor.<o:p></o:p></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Burada mutlaka ama mutlaka <b>kanal turu</b> yapın. Kısıtlı vaktinizde olabildiğince çok yer görmüş
oluyorsunuz. Emin olun, kanal üzerindeki kuğuları izlerken siz de kuğu olup Bruges’da
süzülmek isteyecekseniz. Evet, Brugge’un nesi meşhur sorusunun cevabı ne kadar <b>çikolata</b> ve <b>bira</b> ise bir o kadar da <b>kuğu</b>
olsa gerek.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Gitmişken <b>Belfry
Tower</b>’a da çıkmanız gerek. Şehre tepeden bakınca manzara çok güzeldir sanırım.
“Sanırım” diyorum, çünkü ben akılsızlığımdan
çıkamadım, sadece filmden biliyorum. Gider gitmez karnımı doyurmak istediğim ve
kulenin belirli bir saatte kapanacağını o sırada düşünemediğimden dolayı
yetişemedim. Siz uygun bir saatte gidin, düştüğüm hataya düşmeyin.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Belfry Tower’ın olduğu yer <b>şehir meydanı</b>. Çevresinde birçok lokanta var. Ben “beyaz şarapta
midye ye” tavsiyesi aldığımdan ve midyeye olan düşkünlüğümden dolayı yemek
faslım uzun sürdü. Çok dolaşamadığımdan bilmiyorum ama baktığım tüm
lokantalarda fiyatlar inanılmaz pahalıydı. Herhangi bir sürprizle karşılaşmamak
için olanak varsa dolu bir cüzdanla gitmek en iyisi. Paranız yoksa da aç
kalacağınızı sanmam, sonuçta bir market bulup kendiniz sandviç işine
girişebilirsiniz. (Belki Amsterdam’daki gibi ucuz patates, sosisli vs olanakları
vardır ama hiç denk gelmedim.) Meydandaki lokantalar o kadar pahalıydı ki yemeğin
parasını ülkeye döndüğümde takside böldürdüm. Aklınızda bulunsun.</div>
<o:p></o:p><br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJX3gleJcXPxX7THp7zyqDl-egwRuvtIH4aE_COeiS7zCZugdeVZ4BeQoX11jg8J9zKsBWaxNAX6i6D1562LAnHiRCqbzGahkcLZCmFw4QUL2wdW6ivOkErpuF9BBpTVj5J6wIaOycbSHA/s1600/IMG_20131019_012836.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJX3gleJcXPxX7THp7zyqDl-egwRuvtIH4aE_COeiS7zCZugdeVZ4BeQoX11jg8J9zKsBWaxNAX6i6D1562LAnHiRCqbzGahkcLZCmFw4QUL2wdW6ivOkErpuF9BBpTVj5J6wIaOycbSHA/s200/IMG_20131019_012836.jpg" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Çikolata dükkânı vitrini :)</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Belçika’da tabii ki <b>çikolata</b>
ve <b>waffle</b> yiyeceksiniz. Yalnız
çoğunluğun aksine –muhtemelen hamurun kalın oluşundan dolayı- ben waffledan pek
hoşlanmadım. Bir de siz deneyin. Aileye, ofise vs çikolata getirmek güzel bir
hediye olacaktır. Kendileri de bunun farkında olsa gerek ki çikolatalar,
özellikle de o karşı koyamadığınız çikolata kutuları biraz pahalı. Siz yine de
cebinizde parayla gidin en iyisi, Bruges’da her şey pahalı gibi geldi bana. Birçok
<b>dantel </b>dükkânı var; dantel ve
goblenler meşhur. Ama ben el emeği göz
nuru muhteşem danteller ören anneme tutup da dantel getirseydim elindeki tığ
ile gözümü oyardı sanırım.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Son olarak, bir de gezmediğim <b>Church of Our Lady</b> var. İçinde Michelangelo’nun heykeli var imiş,
siz fırsat bulursanız görün.<o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Gent ve Bruges için ne söyleyebilirim, hangi kelimelerle
ifade edebilirim gerçekten bilmiyorum. Masal diyarı demek yetmiyor o güzelliğe.
O binaları, kanalları, kuğuları, çikolata dükkânlarını ve daha birçok şeyi tek
tek anlatmak mümkün değil. Görmeden ölmeyin derler ya, öyle bir şey işte.</div>
Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-22609418540353383642013-11-05T15:31:00.000+02:002013-11-05T15:31:42.831+02:00NÂZIM’IN “YOLCU”SU ŞEHİR TİYATROLARI’NDA<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgO6Syo6tX1M1sA937iHl3Pjl0q4X72A1Vkxfyf4wLx538tcU5i6Y8nBpUq7EAWSM_3Tyng4L2Fwin12cOnu6kqe0Bygngvvpi1JSJ5dhbYs2OAJh_6bqBXrTGrdzFAe3CxyL4CjCtsKBNA/s1600/Yolcu+Afi%C5%9F.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgO6Syo6tX1M1sA937iHl3Pjl0q4X72A1Vkxfyf4wLx538tcU5i6Y8nBpUq7EAWSM_3Tyng4L2Fwin12cOnu6kqe0Bygngvvpi1JSJ5dhbYs2OAJh_6bqBXrTGrdzFAe3CxyL4CjCtsKBNA/s320/Yolcu+Afi%C5%9F.jpg" width="260" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları 2013-2014
sezonunda yeni oyunlarla seyircilerin karşısına geçiyor. Bu oyunlardan biri, yıllar önce Savaş Dinçel,
Erdal Özyağcılar ve Mustafa Alabora gibi usta isimlerin oyunculuklarıyla
sahnelenen ve Nâzım’ın tüm eserleri gibi hiç eskimeden günümüzde de aynı önemi
taşıyan <i>YOLCU</i>.</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
30 Ekim Çarşamba günü Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde
prömiyer yapan oyun, sezon boyunca Şehir Tiyatroları sahnelerinde sergilenmeye devam
edecek. Nâzım Hikmet’in en beğenilen
oyunlarından biri olan <i>Yolcu</i>, Şehir Tiyatroları’nda
Yıldırım Fikret Urağ’ın yönetmenliğinde sahneleniyor. Dramaturgluğunu Hatice Yurtduru, kostüm
tasarımını Duygu Türkekul ve efekt uygulamasını Hanefi Topraktepe’nin
üstlendiği oyunun kadrosunda Bahtiyar Engin, Aslıhan Kandemir, Mehmet Avdan ve
Gün Koper yer alıyor. Barış Dinçel’in başarılı sahne tasarımı ve Mustafa
Türkoğlu’nun ışıklarıyla oyun kısa sürede izleyiciyi içine çekmeyi başarıyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kurtuluş Savaşı yıllarında memleketin ücra bir köşesindeki
tren istasyonunda yaşayan üç insan, bu ıssız yerde hiçbir iletişim aracı
olmadan toplumdan uzak ve yalnız kalmışlardır. Dışarıda devam eden savaştan
bihaber kalabalığa karışma arzusuyla yanıp kavrulurlarken kendi aralarında da
yalnızlaşmış ve birbirlerine düşman hale gelmişlerdir. Bir gün istasyona yolu
düşen Atlı’nın gelişiyle her şey bambaşka bir hal alacaktır. İnsan ilişkileri
üzerinden bir toplumu sorgulatan oyunda iyiye, doğruya ve güzele olan hasret
can yakıcı bir şekilde hissediliyor. Yahut Nâzım’ın kalem<a href="" name="_GoBack"></a>inden
Makasçı’nın deyimiyle;</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i><b>“Daha güzel, daha iyi,
daha doğru bir dünya…<o:p></o:p></b></i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i><b>Otları, hayvanları
değil… Onlar şimdi de güzel.</b></i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i><b>İnsanları daha iyi,
daha doğru bir dünya…”</b></i></div>
Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-73992207578482172632013-10-27T13:59:00.001+02:002013-10-27T14:21:24.585+02:00BELÇİKA BELÇİKA HOLLANDA / Part 1 - Amsterdam<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<i><span style="font-family: inherit;"><br /></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><i>Yazının başlığına
aldanmayın, o başlık çocukluğumuzun tekerlemelerinden kalma; ben gezip gördüğüm
sırayla önce özgürlükler şehri Amsterdam’ı, sonra masal şehirleri Gent ve Bruges’u
anlatacağım sizlere…</i><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b><i><u><span style="color: #cc0000;">Sonradan gelen bir küçük
kırmızı not</span></u></i></b><span style="color: #cc0000;">:</span>
Amsterdam yazısı biraz uzun oldu. Brugge ve Gent için ayrı bir yazı yazacağım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<b><u><span style="font-family: inherit;">AMSTERDAM<o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: justify;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGD3O0NzNMMezFLmag5NML0rfW94eHM2mZ-trGL5JDIQ5-MOVsOyXVVVoKr0dXIVoKfTyHtYL0j74B6gyqf-l2rsdOY6P-doWefbndC1JRAO1ttuMYBOepsCO5irFPyA4HEVPx-qoBKbjB/s1600/20131015_131623.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGD3O0NzNMMezFLmag5NML0rfW94eHM2mZ-trGL5JDIQ5-MOVsOyXVVVoKr0dXIVoKfTyHtYL0j74B6gyqf-l2rsdOY6P-doWefbndC1JRAO1ttuMYBOepsCO5irFPyA4HEVPx-qoBKbjB/s200/20131015_131623.jpg" width="150" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit; font-size: small;">Hostelden Nieuwendijk</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Önce hostel tavsiyesiyle
başlayalım. Ucuzundan bir tatil planlıyorsanız dorm tarzı hostelleri tercih
edebilirsiniz. Kalabalık gidiyorsanız ev tutmak da güzel bir seçenek ama bir
iki kişi gidiyorsanız daha ucuza gelmeyecektir. Benim kaldığım hostel, dorm
tarzı olmasına rağmen diğerlerinden birazcık daha pahalıydı. Yurt dışında ilk
kez kalabalık bir odada kalacağım için risk almak istemedim. <b>Flying Pig Downtown</b>, birçok insandan
övgüyle dinleyeceğiniz bir hostel. –Bir de Uptown var, oraya kefil olmuyorum.
Siz Downtown’da kalın, daha merkezde.- Kolay arkadaşlık kurabileceğiniz güzel
bir ortamı var. En çok tercih edilme sebebi ise hosteldeki “smoking room”
nedeniyle coffeeshop’a ihtiyaç duyulmaması olabilir ;) Ben 16 kişilik odada
kaldım ve 16 kişiye rağmen hiç sorun yaşamadım. Daha az kişilik odalar da
mevcut.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">“<b>Smoking</b>” demişken daha yazının başında hemen araya sokayım. Amsterdam’da esrar sadece coffeshop’larda içiliyor. “Ay özgürlükler şehri, ay burada yasal
zaten” diye öyle bir cigara sarayım, iki tur atayım diyemiyorsunuz yani. Ben
tütün insanı olduğum için sıklıkla ot içiyorum sandılar. Önce bir kafede garson
geldi, onu burada içemezsin diye. Sonra müze girişinde sıra beklerken güvenlik
görevlisi dibime kadar girip kokladı elimdekinin ne olduğunu anlamak için. Evet,
yanınızdan elinde cigarayla geçenler oluyor. Alakasız yerde “Koku geldi, burada
coffeshop mu var?” diye çevrenize bakabiliyorsunuz ama o insanlar da bunu göze
alıp takılıyorlar. Bu da kulağınıza küpe olsun, benden söylemesi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZJ8r0kL2s84wRns0s9dNYhu6EWHL5NPq3AwKdFlhAc43ncxw1IMHD-BGuulmubQ_fzoxac2gIkDx_hyP3j8L61AZwGxAXqGaEaYg8qA6hJ-g5DmzX5rhIbTs9cHalhJta8we8w-aGpNJ5/s1600/20131014_153259.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZJ8r0kL2s84wRns0s9dNYhu6EWHL5NPq3AwKdFlhAc43ncxw1IMHD-BGuulmubQ_fzoxac2gIkDx_hyP3j8L61AZwGxAXqGaEaYg8qA6hJ-g5DmzX5rhIbTs9cHalhJta8we8w-aGpNJ5/s200/20131014_153259.jpg" width="200" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit; font-size: small;">Central Statiton</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Hostele dönecek olursak, <b>Schiphol havaalanı</b>ndan trenle yirmi
dakikada şehir merkezine gideceksiniz. Hostel <b>merkez istasyon</b>a çok yakın, beş dakikalık bir yürüme mesafesi.
(Gerçi Amsterdam’da her yer yürüme mesafesi)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Ben Amsterdam tatilimi
“Yürümekle yollar aşınmaz” diye anacağım, çünkü havaalanı ve Belçika yolcuğu
dışında bir kez bile vasıta kullanmadım. Havanın çok soğuk olması nedeniyle ve
sürekli yağan yağmurda (evet, yaz aylarını bilmem ama ekim gibi gidiyorsanız
kesinlikle yanınızda kalın giysiler götürün) incecik tekerlekli bisikleti
kullanmaktan kaçındım, ama siz mutlaka şehri bisikletle dolaşmaya çalışın. Yaya
olduğunuz sürece de bisiklet kazasına kurban gitmemeye özen gösterin.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Benim yürürken en çok
kurduğum cümle “laaaaan, koca şehirde bir tane bank yok laaannn” oldu. Evet
arkadaşlar, bir kafeye oturmadığınız takdirde durup dinlenemiyorsunuz. Takılıp
takılıp banklarda sızılmasın diye mi bilmiyorum, şehirde sadece bir yerde
oturup dinlenmelik bank gördüm. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Eminim <b>coffeshop</b> ve <b>smartshop</b>’a
gitmeden dönmeyeceksiniz, ama ben bu yazıda daha ziyade tatilin “kültür sanat” gezisi
kısmını anlatacağım. Space cake, truffle vb tavsiyeleri giden gören
arkadaşlarınızdan birebir almanız daha hayırlı olacaktır. (Hiç değinmeden
geçemeyeceğim; biz <b>Greenhouse</b> ve <b>Leidseplein</b>’deki <b>Bulldog</b>’a gittik. Tavsiye ederim. Bulldog aynı zamanda alkol de
alabileceğiniz bir coffeshop olarak diğerlerinden biraz daha ayrılıyor.)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNwkCO0BaG6xziSMJPUU28-O_rOnP-sCeiJbzHvxKNPBcODwaZPc768dpuTOW_uPNKz08tPJsh7PCMnK_pQPr5v3VNUhSxTNQ-we_gpXfr4vvlD0h12mzan98_OkqDOqx3hUNK4KBGP_f6/s1600/20131014_144438.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNwkCO0BaG6xziSMJPUU28-O_rOnP-sCeiJbzHvxKNPBcODwaZPc768dpuTOW_uPNKz08tPJsh7PCMnK_pQPr5v3VNUhSxTNQ-we_gpXfr4vvlD0h12mzan98_OkqDOqx3hUNK4KBGP_f6/s200/20131014_144438.jpg" width="200" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit; font-size: small;">Dam Square</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Dam Meydanı</b>’na mutlaka yolunuz düşecektir. Hostelim oraya çok
yakın olduğundan ve ne zaman kaybolsam bir şekilde yolum oraya vardığından “Bütün
yollar Dam’a çıkar” diye hatırlayacağım. <b>Madame
Tussauds</b> müzesi hemen bu meydanda. Ben daha önce başka bir şehirde gezdiğim
için Amsterdam’dakine girme gereği duymadım, kefil olmuyorum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Damrak Caddesi</b>, istasyondan Dam Meydanı’na yürüdüğünüz ana cadde. <b>Seks müzesi</b> vs bu caddede. Çok dandik
görünüyordu, girmedim içine. Bir de Red Light District’te yeterince travma
yaşadığım için kaldıramayacağımı düşündüm. :) Bu caddede bilumum souvenir dükkanı ve
patatesçi göreceksiniz. (Amsterdam’da ucuz tatil için patates kızartması güzel
bir çözüm. O kadar çok yürüyünce kilo da almıyorsunuz merak etmeyin. Ben
döndüğümde “ne kadar zayıflamışsın” bile dediler.) Mutlaka farklı soslarla patates
deneyin, ama küçük boy alın. Benim gibi –bilenler bilir, iştahımın maşallahı
var- bir insana bile orta boy çok geldi, ziyan ettim. Genel olarak porsiyonlar
her yerde dolu dolu geliyor, siz o yüzden en küçük boyları tercih edin. (Bu
arada, dediğim hostelde kalırsanız bu caddenin hemen paralelinde kalıyor
olacaksınız)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Mutlaka <b>I Amsterdam</b> kartı alın. İstasyonun
hemen karşısındaki turist büroda satılıyor. Birçok müze, şehir içi ulaşım ve
kanal turu vs dahil. Bence iki günlük alın, rahat rahat gezin. Benim yanımdaki
arkadaşım, “aman biz o kadar gezmeyeceğiz, pahalıya gelir” diye aldırmadı ve
daha günün yarısı bitmeden almayarak zarar ettiğimizi fark ettik. Siz
arkadaşınızı dinlemeyin, alın o kartı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4CSls9HkVO-ajONTOemFxExiGCVtMn7hWYJLnnJT79AtXk2GYdNeLbj3sVgKH4kRHQCb_47XDIM1SHPnLILHDlydPqgrNDG9MMcEBf-32lk0RgGkPrTfV-EQCUYwBInUnB3Rc-BmnqhMz/s1600/20131015_123647.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4CSls9HkVO-ajONTOemFxExiGCVtMn7hWYJLnnJT79AtXk2GYdNeLbj3sVgKH4kRHQCb_47XDIM1SHPnLILHDlydPqgrNDG9MMcEBf-32lk0RgGkPrTfV-EQCUYwBInUnB3Rc-BmnqhMz/s200/20131015_123647.jpg" width="200" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit; font-size: small;">Boat house</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Şehri gezmeye<b> kanal turu </b>ile başlayabilirsiniz. Önce
bir derli toplu her yeri görmüş olursunuz. Rehberden öğreneceğiniz bilgiler de
ilginç olacaktır. Ben boat house olayına bayıldım örneğin. Kanal turu yaparken
kanalların üzerinde birçok bot ev göreceksiniz. 2500 tane varmış ve artık daha
fazlasına izin verilmiyormuş.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Amsterdam zaten kanal
şehri. Yürürken kaybolup her kanal gördüğünüzde “kurtulduk, burayı biliyorum”
havalarına girmeyin. (Ki Amsterdam’da kaybolmak pek bir güzel, korkmayın.) O
kanalların hepsi birbirine benziyor. Doğru yolda olduğunuzu sanırken ters
istikamette yürüyor olabilirsiniz. Açın haritanızı bakın, en olmadı birilerine
sorun. Herkes İngilizce biliyor zaten, çok da yardımsever insanlar. Yalnız “Yürüyecek
misiniz? Orası çok uzak” laflarına kanmayın. Uzak dedikleri yer, en fazla yirmi
dakikalık mesafe oluyor çoğu zaman.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcokALiYUhSAfbOiWz-SpOcislRblbScP-BwPgfQUztZ13U1UAFSRmcAz8oefP_terEmxO3tvU_5n6WTOaR9L1Q_oH16Pka__YVm70SS4y1_Cl46BsLUaWhyphenhyphen5ZFPv10H-MvHwDSLB_teud/s1600/20131014_170152.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcokALiYUhSAfbOiWz-SpOcislRblbScP-BwPgfQUztZ13U1UAFSRmcAz8oefP_terEmxO3tvU_5n6WTOaR9L1Q_oH16Pka__YVm70SS4y1_Cl46BsLUaWhyphenhyphen5ZFPv10H-MvHwDSLB_teud/s200/20131014_170152.jpg" width="150" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit; font-size: small;">Kanallar....</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Amsterdam’da öyle <b>gece hayatı</b> pek yok. Belirli bir
saatten sonra sokaklar ıssız. Kulüpler biraz daha uzak yerlerde. Ve herkes -tüm
gün takılmanın getirdiği mayışıklıktan olsa gerek- erkenden uyuyor. Kaç kez “iki
saat sonra uyandırın, dışarı çıkacağım” derken sabaha kadar uyudum bilmiyorum. “Erkenden
uyuyacak mıyım yani?” diye utançla odaya çıkıp odanın yarısının çoktan
uyuduğunu gördüğüm de çok oldu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Yine de, ille de gece kulübe
gidip çılgınlar gibi dans edeceğim diyorsanız yoldaki polise bile sormanız
yeterli. Size keyifle gece hayatı tavsiyeleri verecektir. </span><b style="font-family: inherit;">Leidseplein</b><span style="font-family: inherit;"> (ki biz kolay olsun diye Led Zeppelin ismini taktık) ve </span><b style="font-family: inherit;">Rembrandtplein</b><span style="font-family: inherit;"> gece canlı oluyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Red Light District</b> mutlaka akşam görmeniz gereken yerlerden. Gündüz de
kendilerini vitrinde sergileyen kadınlar olacaktır ama gece daha canlı. Ben
gezerken –belki yediğim kekin de etkisiyle- kendimi çok kötü hissetmiştim.
Sonuçta hemcinsleriniz para kazanabilmek için kendilerini yarı çıplak vitrinde
sergiliyor. Kadının metalaştırılması mı? Tam karşınızda. Ne kadar “ben
etkilenmem” derseniz deyin, üzücü bir deneyim olacaktır. Ya da bilmiyorum belki
kek etkisiyle bana özeldir. Önümde sürü halinde gezen erkek yığınlarını da
görünce korkuyla girmiştim arkadaşımın koluna. Sakın fotoğraflarını çekmeye
kalkmayın, bu nedenle saldırıya uğrayan insanlar olmuş.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Chinatown</b> ile <b>Red Light
District </b>arasında bir yerde <b>Nieuwmarkt</b>
var. Burada şehrin en eski –dinî olmayan- binasını göreceksiniz. Gerçi içine de
girmediğinizden bir olayı yok ama vaktiniz olursa görün siz yine de, <b>şehrin kapısı</b> diye de geçiyormuş. Bir
de pazar kuruluyor burada, yerel pazarları gezmeyi seven biriyseniz bir göz atabilirsiniz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDuksj9ox1PDq643KsTcnjwHUR4ikjSYwGwXfk55zbeXZiPWB0KdglklskQ_8to9KxYQHP2yE4wF0hmsUb0d20SnSOISYmaHx_ka11gd4l1jGg33Oh-E67smBQwvCpKboDpvLheDj7nWRl/s1600/1382883_10151793600532648_249035538_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDuksj9ox1PDq643KsTcnjwHUR4ikjSYwGwXfk55zbeXZiPWB0KdglklskQ_8to9KxYQHP2yE4wF0hmsUb0d20SnSOISYmaHx_ka11gd4l1jGg33Oh-E67smBQwvCpKboDpvLheDj7nWRl/s200/1382883_10151793600532648_249035538_n.jpg" width="200" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit; font-size: small;">Waterlooplein, ne ararsan var.</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Ama asıl pazarlarlar <b>Albert Cuypmarkt </b>ile <b>Waterlooplein</b>. İlkini ben gezmedim,
ikincisine “alllaaaahhh, ikinci elci” nidalarıyla koşarak gittim ama pahalıydı.
Öyle “ucuza kıyafet bulacağım” diye heveslenmeyin yani.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Müzeler kısmına geçmeden
önce mutlaka görülmesi gereken iki yer daha: <b>Yel değirmenleri</b> ve <b>Vondelpark</b>.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Yel değirmenleri</b> biraz uzaktaymış, gitmedim. Sadece –yine biraz uzakta-
<b>Artist Zoo</b> (hayvanat bahçesi)
yakınında gördüğüm tabelayı takip edip bir tane buldum. Ama ne içine
girebildim, ne de bir olayı vardı. Don Kişot misali biraz abartmışım sanırım. :)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Vondelpark</b>… Benim asla unutamayacağım deneyim. Truffle
deneyecekseniz mutlaka burada deneyin. (Kimileri hayvanat bahçesinin de
eğlenceli olacağını söylüyor.) Bana kalsa burayı övmekle bitiremem, iki gün
aralıksız konuşurum hakkında; ama ben gezerken burayı güzelleştiren başka
etkenler de vardı. Gidip "bu muymuş" demeyin sonra.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Gelelim müzelere...</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Mutlaka ama mutlaka görülmesi
gereken başlıca yer, <b>Anne Frank Evi</b>.
Ben Anne Frank’ın günlüğünü okumamıştım ama yine de çok etkilendim. Yahudi soykırımı
sırasında Anne Frank ve ailesinin saklandığı yeri gezin derim. Günlüğü
okuyanlar orijinal el yazmalarını görme fırsatını kaçırmayı zaten istemezler
sanırım. Yanınıza da bir paket mendil alın isterseniz, zira gözlerinizin
dolmasını engelleyemiyorsunuz. Buraya mutlaka sabah erkenden gidin. Önünde çok
sıra oluyor. Biliyorum, şimdi siz bu lafımı kulak arkası edecekseniz ama ne diyeyim,
gidince görürsünüz gününüzü. :)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0_uc6jhn7GxgZFOs5OsnyUCRGFdJq6f9zF6j0spF7Kx3u9mpyflYYgdAv_Ki6943yuuQI0As0agwWevzvlnxoiDqrC8FGKJ9e3Bn8V-eABGa9aK5xNCiDKi3Xu0AryGvGhcWvwxIMCxEI/s1600/20131015_173443.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0_uc6jhn7GxgZFOs5OsnyUCRGFdJq6f9zF6j0spF7Kx3u9mpyflYYgdAv_Ki6943yuuQI0As0agwWevzvlnxoiDqrC8FGKJ9e3Bn8V-eABGa9aK5xNCiDKi3Xu0AryGvGhcWvwxIMCxEI/s200/20131015_173443.jpg" width="200" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit; font-size: small;">Heineken Experience... <br />Hayır, yazıda bahsettiğim çocuk bu değil.</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Heineken Experience</b> benim için hayal kırıklığı oldu. Neden bilmem, hep
işleyen bir fabrikayı üretim esnasında gezeceğim sanıyordum. Gitmeden biraz
araştırsaymışım iyiymiş. Biranın nasıl yapıldığını anlatıyorlar, dandik bir
dört boyutlu deneyim yaşatıyorlar vs. Ama paranız çok da boşa gitmiş sayılmaz,
sonunda iki bira hakkınız var. Bir de çok yakışıklı bir çocuk, iyi bir birayı
nereden anlarsınız sunumu yapıyor. Aynı çocuk orada olacaksa mutlaka gidin
zaten ;)</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Müzelerin çoğu derli toplu
bir arada <b>Museumplein</b>’de. Van Gogh
Müzesi, Rijksmuseum, Stedelijk Museum hepsi bir meydanda. Burada olmazsa olmaz
Amsterdam fotoğrafı çektirebileceğiniz <b>I
Amsterdam yazısı </b>da var.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicNVXwkrQX3FjxMQVezp0qmb-8GZSmAOf_7ksSuswcMDPoIFH5hzJLWxAHCHYmN-mCmkDNykzFPpPnoZhZvqJCboQT5x4MFKdfzojU5WX5lsPno0q6DA3THx_201WZ7Y8wlJsrVPqIhXp_/s1600/20131015_142935.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicNVXwkrQX3FjxMQVezp0qmb-8GZSmAOf_7ksSuswcMDPoIFH5hzJLWxAHCHYmN-mCmkDNykzFPpPnoZhZvqJCboQT5x4MFKdfzojU5WX5lsPno0q6DA3THx_201WZ7Y8wlJsrVPqIhXp_/s200/20131015_142935.jpg" width="200" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit; font-size: small;">Museumplein</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Resim alanına ilgi duyuyor
ve biraz da anlıyorsanız sizin için cennet sayılacak müzeler var. Ben
anlamadığım halde hiç sıkılmadım gezerken. İlki tabii ki <b>Van Gogh Müzesi</b>. Van Gogh’un ve arkadaşlarının tabloları
sergileniyor. Diğeri de <b>Rijksmuseum</b>.
Burada da <b>Rembrandt </b>tabloları var.
Rijksmuseum benim en sevdiklerimden oldu. National Gallery ile British Museum
arası bir şey. Sadece tablolardan oluşmuyor yani. Ben en çok antika dolapları
gezerken keyif aldım. :) Herkese
göre bir şeyler var burada. Ama büyük bir müze, detaylıca gezmek istiyorsanız
bolca vakit ayırmanız gerekiyor. 1100’lerden 2000’e dört döneme ayrılmış dört
kat var. Ben katlarda koşarak sadece ilgimi çekenlere göz atmama rağmen ancak
iki katı gezebildim. Bu arada, Rembrandt’ın ünlü <b>Night Watch</b> tablosu da bu müzede. Çok güzel bir de sanat
kütüphanesi var.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Stedelijk Museum</b> ise Bienal ile Modern Sanatlar Müzesi arası bir şey.
Sanat ve tasarım müzesi diye geçiyor zaten. 1950 öncesi ve 1960 sonrası
şeklinde ayrılmış. Gezerken sıkılmazsınız ama modern sanata özel bir ilgi
duymuyorsanız en sona bırakıp vaktiniz kalırsa girin bence.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiel10FAXve8s2tkOOqA1CD3rnzWc91g0yVZiZy7WJT2UhwoVCqm1Y3T-7XkxM9uQjdUq-oh5nWnDL5GPMxh5XHOnRtS1BOPMLuazOkezaM7JJ10QXdK8sIKBM9tl9WjHggBCZvE70uhhLr/s1600/20131016_124719.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiel10FAXve8s2tkOOqA1CD3rnzWc91g0yVZiZy7WJT2UhwoVCqm1Y3T-7XkxM9uQjdUq-oh5nWnDL5GPMxh5XHOnRtS1BOPMLuazOkezaM7JJ10QXdK8sIKBM9tl9WjHggBCZvE70uhhLr/s200/20131016_124719.jpg" width="200" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit; font-size: small;">Rembrandt'ın Evi</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Rembrandt’ın evi</b> var bir de. Ben bu sayede ilk kez yakından kelebek
koleksiyonu görmüş oldum. :) Evde bir
sürü fosil var. Ne alaka, dönünce araştırayım dedim ama tabii ki tatil biter
bitmez eski tembelliğime geri döndüğümden açıp bakmadım bile.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<b style="font-family: inherit;">Verzetsmuseum</b><span style="font-family: inherit;"> ise biraz uzakta hayvanat bahçesinin orada.
Arkadaşlar </span><b style="font-family: inherit;">Direniş Müzesi</b><span style="font-family: inherit;"> yapmışlar
ama teslimiyet müzesi dense daha doğru. Daha en başında sosyalizm ile faşizmi
aynı kefeye koyduklarından “lan kıçınızı Sovyetler kurtardı lan” şeklindeki
öfkeme maruz kaldılar bir de, hoş olmadı. Müzeden ziyade sergi tadında. Dönemin
başlıca olaylarını tekil örneklerle sıradan insanlar üzerinden anlatmışlar.
Küçük bir müze olduğuna aldanmayın, eğer tek tek herkesin hikâyesini okumaya
kalkarsanız çok vakit alır.</span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjp0Z89WTGMiMMNGobyLZvksBMqIM0Kpa1ag5PGLVyh9d7ee53OCIRpmRVPrw4roc8TC8PmyIZujhdIkd-PmqtwGUHqqKcRfeMdafWMK6FTwZvIPEuvA9gB1RjeKWtAWZu7HYmyPbrth6oU/s1600/20131019_135545.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjp0Z89WTGMiMMNGobyLZvksBMqIM0Kpa1ag5PGLVyh9d7ee53OCIRpmRVPrw4roc8TC8PmyIZujhdIkd-PmqtwGUHqqKcRfeMdafWMK6FTwZvIPEuvA9gB1RjeKWtAWZu7HYmyPbrth6oU/s200/20131019_135545.jpg" width="200" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit; font-size: small;">Verzetsmuseum</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Hollanda Ulusal Müzesi,
Şehir Müzesi vs gezmedim. Gitmeye değer mi bilmiyorum. Ot müzesi de var, ama
bana daha önce giden birisi gezmeye değmez dediği için girmedim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Hediye</b> olarak ne getirilir? Anne baba, patron vs için peynir
güzel bir hediye olacaktır. <b>Gouda
peyniri</b>ni tatmadan gelmeyin. Ben peynir insanı olmadığımdan farkını
anlamadım ama siz bir de kendiniz tadın. Smartshop’tan alacağınız “<b>grinder</b>” çoğu arkadaş için iyi bir
hediye olacaktır. Gerçi orada kullanacağınız malzeme ile Türkiye’deki farklı
olduğundan burada pek işe yaramayacağını söyleyenler var. Ben hiç anlamam bu
işlerden, başkalarının yalancısıyım :p<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Amsterdam bu kadar.
Tahminimden uzun bir yazı oldu. Masallar diyarı Gent ve Bruges’u ayrı bir
yazıda anlatmak daha iyi olacak. Tatil anlayışınız ne olursa olsun, eminim
Amsterdam’da çok eğleneceksiniz. Hele bir de yanınızda sizinle aynı kafada bir
arkadaş olsun, o zaman tadından yenmez. Ben biraz eksikliğini çektim.
Yalnızsanız da problem değil, hostelde arkadaş edinirsiniz kolaylıkla. Son
olarak, “Amsterdam’da olan Amsterdam’da kalır” arkadaşlar. O yüzden, siz bu
yazıda tatilin “kültür sanat” tarafıyla yetinin en iyisi. :)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-6509032889017965482013-10-04T12:14:00.000+03:002013-10-04T13:40:04.763+03:00Oyun Atölyesi, Yeni Oyunu NEHİR ile Sezona “Merhaba” Dedi<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZ6pileiS3lbP3Ext01wmGJQYAYupCywxl5y5EiolJkTikSssaTnGQ2Ygd3s2ssSw8P6h5r_UgIPRjBZyOrfSgdnymebFYC59IRQNu1r-1dcyyI9A0Y1PhoK0UQWhxsuTca8wXXcdmfgdd/s1600/nehir.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZ6pileiS3lbP3Ext01wmGJQYAYupCywxl5y5EiolJkTikSssaTnGQ2Ygd3s2ssSw8P6h5r_UgIPRjBZyOrfSgdnymebFYC59IRQNu1r-1dcyyI9A0Y1PhoK0UQWhxsuTca8wXXcdmfgdd/s200/nehir.jpg" width="143" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Ekim ayının gelmesiyle tiyatrolar bir bir perdelerini
açarken Haluk Bilginer’in kurucusu olduğu, Kadıköy Moda’da bulunan Oyun
Atölyesi de yeni sezonu yepyeni bir oyunla açtı. 2 Ekim’de prömiyeri
gerçekleşen Nehir, izleyicilerin beğenisini toplayarak başarılı bir başlangıç
yaptı. Haluk Bilginer’in yönetip aynı zamanda sahne aldığı oyunda Bilginer’e
sevilen oyuncular Ayça Bingöl ve Canan Ergüder eşlik ediyor. En ufak
ayrıntılarına kadar düşünülmüş dekoruyla titiz bir çalışmanın ürünü olduğunu
belli eden oyunun sahne tasarımı ise Gamze Kuş’a ait. Daha önce Mojo gibi
birçok ödül kazanmış başarılı oyunlara ve sinema filmi senaryolarına da
imzasını atan Jez Butterwoth’un kaleme aldığı ve Hira Tekindor tarafından
çevrilen Nehir, kadın erkek ilişkilerini temel alıyor. Oyunda, hayatına giren her
kadını beraber balık tutma fikriyle aynı kulübeye getiren bir adamın hikâyesi
anlatılıyor. Beraber olduğu tüm kadınlara <a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=392800544080138611" name="_GoBack"></a>aynı şekilde davranan
ve tüm ilişkilerini tek bir kalıba sokma çabası içindeki adamı izlerken ister
istemez aklınıza Herakleitos’un o ünlü sözü geliyor. Aynı nehirde kaç kez
yıkanabilirsiniz?</div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Ekim ayının ilk haftası için biletleri şimdiden tükenen
Nehir, 1-2-3 Kasım’da da İzmir turnesine çıkacak.</div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
Biletlerini internet sitesinden, gişeden ya da telefonla
alabileceğiniz Oyun Atölyesi’nde, Cumartesi gündüz sergilenen oyunları
indirimli seyredebileceğinizi de hatırlatmak isterim.</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-18996813077249305952012-10-24T00:33:00.001+03:002012-10-24T00:47:09.509+03:00Güzel İnsana....<br />
<div class="MsoNormal">
<i>Hayatıma nicedir güzel
insanlar girmediğinden midir bilmem, güzel olduğuna ve şimdi hayatımda olmasa da
güzel kaldığına inandığım bir insan hakkında yazasım geldi. “Niye artık
hayatımda güzel insanlar pek yok?” sorusu ayrı bir konu, sanırım ben büyüdüm ve
kendim eksilttim kendimi.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
Bir bayram öncesi daha çocukluğumu ve ilk gençliğimi
geçirdiğim memleketime –ki küçük bir Anadolu şehridir- gidecek olmam, orada
geçirdiğim yılları ve bir daha öylesini tanıyamadığım güzel insanları getirdi
hatrıma. Ama ne gariptir ki, bu yazının konusu edeceğim insan doğma büyüme
İstanbulludur aslında.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Benim şehrim oldukça küçük bir yer ve ben de orada parmakla
sayılacak kadar az olan solcu ailelerden birinin kızıyım. Okulda bir
arkadaşımın küfür etmek için –anlamını bilmeden, sadece küfür sandığından- “komünist”
kelimesini kullandığı olmuştu mesela; yani birbirimizden besleneceğimiz çok
yaşıtım yoktu civarımda. Internetin de yeni yeni evlere girmeye başladığı, mırc
sohbet odalarının revaçta olduğu bir dönemdi. Benim şehrimde benden başka Grup
Yorum dinleyen tanımadığımdan –ki varmış aslında, sonradan tanıştım
kendileriyle- Grup Yorum isimli sohbet odasında tanışmıştım bu İstanbulluyla.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
O dönemde kendi deyimiyle ideolojileri tartıyordu, sonradan
aynı örgütte mücadele ettik ben de İstanbul’a geldiğimde… Ama o sırada çoktan kaybetmeye başlamıştım
onu, bu ayrı bir mevzu.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Neyse efendim, biz iki liseli aşık olduk birbirimize. Şimdi
geriye dönüp baktığımda “ilk aşkım” diyebilirim kendisine. Ne mutlu bana ki
hâlâ çok güzel hatırlarım ilk aşkımı, onun beni unutmak istediğini bilmek üzse
de. Kendisi birçoğumuz gibi –ama birçoğumuzdan daha çok- Nazım hayranıydı,
ezberinde olmayan şiiri yoktu. Ben de o dönem “Piraye’ye Mektuplar” kitabını
okuyordum; velhasıl biz liseli aşıklar Nazım ve Piraye demeye başladık
birbirimize. Hatta Piraye’nin ilk harfini orak çekiçle çizip “iki sevdam bir
arada” demişti bir gün, nasıl da mutlu etmişti beni. (Evet liseliydik,
kendimizce romantiktik ve ben hep biraz arabesk olmuşumdur zaten.)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Mektuplarla ve arada ailemden gizlice girdiğim sohbet
odalarında yazışırdık bol bol.. (O zaman öyle limitsiz paketler filan nerde… 146
vardı mesela, bağlı kaldığım her dakikayı sayardım fatura kabarmasın diye.)
Sonra kendisi üç kez ziyaretime geldi. Ben o arada mektuplarımdan birini
yakalattığım için anneme, üçüncüsünde patladı bizim mesele.(Hatırlarım, Nazım’a
öykünüp “Kadınım” diye başladığı o mektup yüzünden çok dert anlatmak zorunda
kalmıştım anneme) Ve Nazım’ımız dünyanın en saf ve temiz insanı olduğundan
yalan söylemeyi beceremedi. Giremedi doğrularını yalan sanan ailemin gözüne.
İşte ben ilk orda korkaklığımla eksilttim kendimi; benim için o şehre gelen
insanı hiç bilmediği bir şehirde terk ettim, sırf annem istedi diye. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Güzel insanlar pes etmez kolay kolay, ondandır ki kopamadık
biz de. Araya başka aşklar, başka arkadaşlıklar girdi ama pek kimse yer etmedi belki
de hayatımdan ondan derince. Çok geçmeden ben üniversiteye geldim ve iki
aşıktan iki arkadaşa evrilen ilişkimiz yoldaşlık bağıyla güçlendi bir kere de… <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Farkındayım, yazı uzadıkça uzamasına rağmen hâlâ anlatmadım
onu bu kadar güzel yapan şeyin ne olduğunu… Onu güzel yapanı anlatmak için beni
kötü yapanları anlatmam gerekeceğinden, yok belki de cesaretim. Sonuçta dünyada
böyle bir güzel insan var, onu bilin yeter. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
O güzel insan bambaşka bir hayata savurdu sonrasında kendini…
Hatta kimileri kelimenin gerçek anlamıyla “deli” dedi arkasından, kimileri
satılmış, kimileri çıkarcı. Tam da o dönemde çıkardığından beni de hayatından,
hâlâ anlamış değilim olanı biteni. Sadece ikna olamıyorum; diyorum ki, bu kadar
güzel bir insan bu hayatı seçtiyse olmalı bilmediğimiz bir nedeni.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şimdi evli kendileri, dünyalar şirini de bir oğlu var hatta.
Evet, onunla tanışmamı sağlayan internet sağolsun, hâlâ takip ederim onun
hayatında olup biteni. Hayretler içinde, aklım almayarak, ağzım açık okurum
kaleminden dökülenleri. Sonra telkin ederim kendimi, sen bilmesen de vardır
haklı bir nedeni. Belki hâlâ “Hayatında tanıdığın en iyi insan kim?” sorusuna
onun ismini verebiliyor olduğumdan kirletmek istemiyorum şimdiki halini. O
kirlenirse anılar da kirlenecek gibi geliyor… Bir de, o da giderse kalmayacak
geriye öyle güzel birileri. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kim bilir, o da hâlâ takipteyse beni, belki bir şekilde okur
hakkında dediklerimi. Eğer okuyorsa izni olsun, ona dair yazdığım bu yazıyı
onun dizeleriyle bitireyim. Ne de olsa geriye bana kalan sadece mektupları ve
şiirleri. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bana yazdıkları yine bana kalsın, bir zamanlar sıkı sıkı
tutunduğumuz ortak hayallerimizle yazdıklarından biridir aşağıdaki. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 12.75pt; margin-bottom: 16.2pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;">
<span style="color: #2a2a2a; font-family: "Segoe UI","sans-serif"; font-size: 10.0pt;">"Şiir,<o:p></o:p></span></div>
<div style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; line-height: 12.75pt; margin: 0cm 0cm 16.2pt;">
<span style="color: #2a2a2a; font-family: "Segoe UI","sans-serif"; font-size: 10.0pt;">karanfil olmalı ağzında<o:p></o:p></span></div>
<div style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; line-height: 12.75pt; margin: 0cm 0cm 16.2pt;">
<span style="color: #2a2a2a; font-family: "Segoe UI","sans-serif"; font-size: 10.0pt;">ucuz tütüne dadanan bir işçinin..<o:p></o:p></span></div>
<div style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; line-height: 12.75pt; margin: 0cm 0cm 16.2pt;">
<span style="color: #2a2a2a; font-family: "Segoe UI","sans-serif"; font-size: 10.0pt;">Su dökmeli elinden<o:p></o:p></span></div>
<div style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; line-height: 12.75pt; margin: 0cm 0cm 16.2pt;">
<span style="color: #2a2a2a; font-family: "Segoe UI","sans-serif"; font-size: 10.0pt;">kapı eşiklerinde yolcu edenlerin...<o:p></o:p></span></div>
<div style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; line-height: 12.75pt; margin: 0cm 0cm 16.2pt;">
<span style="color: #2a2a2a; font-family: "Segoe UI","sans-serif"; font-size: 10.0pt;">Çıkıp bir taşın üstüne<o:p></o:p></span></div>
<div style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; line-height: 12.75pt; margin: 0cm 0cm 16.2pt;">
<span style="color: #2a2a2a; font-family: "Segoe UI","sans-serif"; font-size: 10.0pt;">-harcı acılardan damıtılmış-<o:p></o:p></span></div>
<div style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; line-height: 12.75pt; margin: 0cm 0cm 16.2pt;">
<span style="color: #2a2a2a; font-family: "Segoe UI","sans-serif"; font-size: 10.0pt;">haykırmalı büyük sevdamızı.."</span></div>
Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-39515850912054899912012-05-31T23:20:00.000+03:002012-10-09T17:49:29.498+03:00ÖFKEM KORKUMLA BÜYÜYOR<br />
<div class="MsoNormal">
<i>Bir günlük olma
yolunda adım adım ilerleyen bu sayfada son birkaç günün getirdiği yeni
korkularımla yazıyorum.</i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
Hiç olmadığım kadar öfkeliyim, hiç olmadığım kadar korku
dolu. Başkalarının korkularıyla besleniyor, öfkemi onlarla büyütüyorum. İlk kez
bu kadar keskin hissediyorum değişeni; beni değiştirmek istiyorlar, biliyorum.
Benden başlasınlar ki, her şey değişsin. Bir kadın olarak ben, kadınlığımdan
korkuyorum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Küçükken dinlediğim hikayelerle, bu düzene olan öfkemle büyüdüm ben;
korkularım sonra başladı. Çocukken gök gürültüsünden bile korkmazdım; ama “iyi”
bir üniversite kazanamamaktan korktum lisede. Üniversitede başarısız olmaktan
korktum. Parasız kalmaktan korktum sıkça, zaman zaman kaldım da.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İşsiz kalmaktan korktum sonra. Bir işe girdim; onların
inandıklarına inanmadığımdan, eleştirmekten kaçınmadığımdan, kısacası kendimi
saklayamadığımdan işten atılmaktan korktum. Neredeyse o da oluyordu.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Başka bir işe geçmiştim ki, yaptığım işten tatmin olmayıp
daha üretken olmak istediğimi söyledim. Sonra yine korktum işsiz kalmaktan.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şimdi yeni bir işte yeni bir başlangıç yapıyorum. Ama tam da
bugünlerde yeni korkularla tanıştım. Ben bu ülkede kadın olmaktan korkuyorum.
Gerçekten yapabileceğime inandığım bu işe girebilmek için kırk takla attım. Çünkü
kadın dediğin, yarın bir gün evlenip işi bırakır. O zaman bırakmazsa, eninde
sonunda çocuk yapacak, kesin bırakır. Ah yine bırakmadı diyelim; süt izni, şu
bu derken asla bir erkek kadar verimli çalışamayacaktır. Sanki kadına bu rolü
biçen kendisiymiş gibi. Ben, bir iş görüşmesinde, karşımdakini evlenip işi
bırakmayacağıma ikna etmeye çalıştım!<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir de üstüne patlayan kürtaj gündemi... Bir yandan ya
çocuk yapmak istersem diye işe alınmazken, bir yandan yapmak istemesem bile zorunda bırakılıyorum.
Ben, bir gün –o imzayı atmadan ya da atarak- seviştim diye bir çocuğa mahkum
edilmekten korkuyorum. Bir gece kuytuda tecavüze uğramaktan korkarak yaşadığım
bu ülkede, şimdi bir de o gecenin bir yükünü daha bedenimde taşımak zorunda
kalmaktan korkuyorum. İstemediğim bir gebelikten kurtulmak için çabalarken
sağlıksız yollarla ölüp gitmekten korkuyorum. Başka koşullarda büyüseydim namus
cinayeti gibi korkularım da olurdu; ama bu koşullarda neyse ki sadece çevremin bana olası
bakışlarından korkuyorum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu korkular büyütüyor öfkemi. Hiç istemediğim kadar
istiyorum bu düzeni alaşağı etmeyi. Hiç hissetmediğim kadar hissediyorum; iyiye,
doğruya güzele olan o büyük ihtiyacı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ama öfkem yetmiyor. Sadece
ben olursam yetmez. Oğulları bir hiç uğruna öldürülen anaların, eve ekmek
götürememekten korkan babaların, yarış atı gibi koşturulan öğrencilerin
öfkesiyle birleşmem lazım. Başka öfkelerle yan yana durmam gerekiyor.
Sizinkilerle mesela…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Başlayalım bir yerden! Bu Pazar günü, kürtaj hakkını
savunmak için buluşarak başlayabiliriz belki?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yardımınıza ihtiyacım var! Korkularından arınmış insanlar
olabilmek için.. Hiç olmadığımız kadar özgür insanlar.<o:p></o:p></div>
Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-49848120370530445372012-04-26T00:48:00.000+03:002012-10-09T17:46:57.712+03:00BU 1 MAYIS’IN BENİM İÇİN ANLAMI NE?<br />
<div class="MsoNormal">
<i><b>Bir beyaz yakalının sıradan gününden bazı kesitler..</b></i></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1 Mayıs’a bir haftadan az bir süre kalmışken, 1 Mayıs’ları
mücadeleyi yükseltme günü olarak gören ve 2005’ten bu yana her 1 Mayıs’ta bir
şekilde alanda olmaya çabalayan biri olarak bugün durdum ve bir an sordum
kendime: Bu 1 Mayıs’ın benim için anlamı ne? Toplumsal sorunlar, teorik tartışmalar,
hepsini bir kenara bıraksam, sadece kişisel günlük yaşamımı düşünsem: Bu 1
Mayıs’ın benim için anlamı ne?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
2012 yılı 1 Mayıs’ını daha da önemli kılan bir sürü gündem
var elbet; her geçen gün daha yakıcı hale gelen savaş gündemi, her yıl çoğalan
iş cinayetleri, eğitimde sağlıkta dönüşümler, yükselen gericilik, ırkçılık, tiyatrodan internete her alanda
artan sansür ve baskıcı zihniyet ve daha nicesi. Ama özellikle okul bitip de iş
hayatına başlayalı bir sürü nedenden ötürü siyasal mücadelede atıllaşmam, hele
de son girdiğim işte gazete açıp haberlere bile göz atmaya fırsat bulamamamdan
dolayı birçok gündemden uzak kalan bir insan olduğumdan mıdır bilmiyorum;
bunların hepsini bir kenara koydum ve sadece bugünü, sıradanlaşan ve birbirinin
tekrarı olan günlerimden sadece birini, bir beyaz yakalı olarak sadece kendimi
düşündüm. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aslında her şey kombimin bozulmasıyla başladı. Bu yazıyı
yazma fikri öyle gelişti. Sabah kalktığımda kombim bozuk olduğundan musluktan
sıcak su akmıyordu. Eskidiği için sürekli bozulan kombimi bir kez daha
yaptıracak param olmadığından, “zaten yaz geldi, neyseki çok ihtiyacım
olmayacak” diye düşündüm. Bir de doğalgaza yapılan zam gelince aklıma “tam
zamanında bozulmuş” diye sevindim bile. İşte beni bozulan kombime sevindirecek
duruma getiren zamlara karşı gidiyorum bu 1 Mayıs’ta Taksim’e.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Soğuk suyla yüzümü yıkamak uyanış sürecini hızlandırdığından
bu sorunu bir şekilde avantaja çevirmeyi başarmıştım. İş dişleri fırçalamaya
geldiğinde aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Eğer diş problemi yaşıyorsanız soğuk da sıcak
da acı verici oluyor. En son ne zaman diş hekimine gittiğimi düşündüm. Sigortalı
bir işte çalışan şanslılardan olduğumdan, bir ara dişlerimi kontrolden geçirmiştim.
Ama bir daha ne zaman –nasıl işten izin alıp da- gidebilirim bilmiyorum. Devlet
hastanelerinin hali ortada, özel hastanelere elini verip kolunu kaptırıyorsun. Sabah
soğuk suyla sızlayan dişimin aklıma getirdiği bu düşüncelerle sağlık sistemine
küfrederek gidiyorum 1 Mayıs’ta Taksim’e.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Her neyse, sonra işe gitmek için yola koyuldum. Yine şanslı
azınlık oluşumdan kaynaklı olarak aslında servisim var. Ben, bir yarım saat
daha uyku için yola para bayılanlardanım. Sabah giderken verdiğim yol parası
koymuyor da, akşamları fazla mesai yapıp servise binememek fena oluyor işte.
Bütün gün başımı kaldırmadan çalışmama rağmen bir de akşamları fazladan
fazladan çalışmak, bunun için herhangi bir ücret almamak, üstüne bir de servise
binemeyip yol paranı da cebinden vermek. Bir de acıkıyorsun, yemek parası vs. o
konulara hiç girmiyorum. Her gün fazladan çalıştığım üç saat için gidiyorum
Taksim’e. Genel durumu – emek sermaye çelişkisi, artı değer vs. gibi mevzular
zaten bu yazının konusu değil de – üç kuruşa gün boyu eşek gibi çalışmayı filan
geçtim, sadece o üç saat bile yeterli nedeni sağlamakta benim için bu 1 Mayıs’a
anlam kazandırmaya. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aslında şirket mesaiye kalanların yemek ve taksi parasını
karşılıyormuş. Ama düşünsenize, her gün mesai yapıyorsanız bu her gün
muhasebeye fiş götürmek demek. Sonra “niye bu kız bu kadar çalışıyor, iki
kişinin işini tek başına mı yapıyor” olmuyor tepedekilerin aklına gelen, “neden
bu kız bu kadar mesai yapıyor, yoksa işin altından kalkacak kapasiteye mi sahip
değil” deniyor. Diğer yandan, işin olmasa bile vaktinde çıkamıyorsun bazen. “Herkes
çalışırken sen erkenden –erken ile kasıt normal mesai bitiş saati- çıkıyorsun”
oluyor onun adı. Kimse bunları sözlü olarak dile getirmiyor belki ama
hissediyorsun. Her durumda bir şekilde kabak senin başına patlıyor yani. Bana
her gün aynı ikilemi yaşatan bu “mahalle baskısı” nedeniyle gidiyorum bu 1
Mayıs’ta Taksim’e.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir de çok daha genel ve can alıcı bir sorunum var aslında
hayatıma dair. Bugün bu sorunu genellikten çıkarıp somut cümlelerle ilgili
kişilere de ifade ettiğimden bu yazıda yer almaya hak kazandı. “Ben bu işi
sevmiyorum.” “Bu iş beni tatmin etmiyor.” “Ben üretmek istiyorum.” “Yaptıklarımın
çıktısını görmek istiyorum.” şeklinde ifade edebiliriz kısaca. Bugün neyi
yapmak istemediğimi anlattım karşımdakine; ama ne yapmak istediğimi hâlâ kendim
bile anlamamış olduğumdan pek bir işe yaramadı. Şu yaşıma gelip beş senelik
üniversite ve iki buçuk senelik iş deneyiminden sonra hâlâ ne olmak istediğimi
bilmememe ya da bilsem bile artık şu saatten sonra pek anlamı olmamasından dile
getirmememe neden olan eğitim sistemine karşı gidiyorum bu 1 Mayıs’ta Taksim’e.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İçimi dökesim varmış, uzadıkça uzadı bu yazı.. Ondandır ki
bitirmeye çalışacağım.. Yoksa anlatacak şey çok.. Mesela akşam eve dönerken –hele
de üzerimde bugün olduğu gibi mini etek varsa- yolda işittiğim laflardan,
dolmuşta belki de daha ortaokul öğrencisi bile olmayan çocuğun bakışlarından
rahatsız olup bacağımı örtmeye çalışışımdan pekbahsetmeye gerek yok. Tiyatro
festivaline blet almak isteyip alamayışımdan, alsam bile zaten izlemek
istediğim oyunların sansürlenişinden, okumak istediğim kitapların
yasaklanmasından, takip ettiğim blogların kapatılmasından ve bunun gibi bir sürü
örnekten bahsetmiyorum.. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Burda bahsettiklerim sadece bir beyaz yakalının bir gününden bazı
kesitler.. Şimdi ülkede neler neler oluyor, sen neden yakınıyorsun diye
gelmeyin bana.. Çevremde olan bitenden bihaber kaldığımdan gidiyorum zaten
biraz da bu 1 Mayıs’a.. Belki başka bir yazıda devam ederim diyerek bırakıyorum
burada. Malum sabah iş başı, uykusuz kalmamak lazım…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<u>NOT:</u> Tam bu satırları yazarken bir mail aldım. Çok sevdiğim
bir arkadaşım Türkiye’ye geliyormuş, “Cuma akşam buluşalım mı?” diyor.. Cuma
dediğin ay sonu, para yok.. Kredi kartı desen zaten borç boğazda.. Bu durum
aklıma, okuduğum beş sene boyu –zaten ücretsiz olması gereken okuluma- harç
parası vermemek için aldığım ve biraz da harçlık yaptığım, şimdi de devlete
geri ödemem gereken 12 milyar borcu getiriyor. Yutkunuyor ve bir sigara
sarıyorum. Nasıl ödeyeceğimi bilmediğim 12 milyar için gidiyorum bu 1 Mayıs’a,
Taksim’e…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-8654137636762134912011-06-06T23:37:00.001+03:002011-06-06T23:39:04.337+03:00“Hasankeyf sular altında kalmasın!"<div style="text-align: right;"></div><div class="MsoNormal"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQjVuTy2oNui9gvk5qL-TPphIQ6n0vLizMdiIC7KZGXpu2zYCupl5h7ozzdJGlTTwUMkKQSTY7GjPdcsu0pHv55fBbBkXSglI0gSHZ3RWxI1OaYWmspDW0bXyyAob_lKTVHNkybewkfwQU/s1600/DSC04938.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQjVuTy2oNui9gvk5qL-TPphIQ6n0vLizMdiIC7KZGXpu2zYCupl5h7ozzdJGlTTwUMkKQSTY7GjPdcsu0pHv55fBbBkXSglI0gSHZ3RWxI1OaYWmspDW0bXyyAob_lKTVHNkybewkfwQU/s200/DSC04938.JPG" width="200" /></a>Farklı zamanlarda, belki de birkaç farklı kampanyada imza attım bu sloganın altına. Güzel olan her şeyin bir bir yok edildiği ülkemde, biraz daha eksilmeyelim hissiyatıyla yaklaşmıştım; sadece fotoğraflardan gördüğüm ve belki birkaç kez de hakkında yazılanları okuduğum Hasankeyf’e. Meğer gidip yakından görmem, güneşin altında binlerce yıllık kayalara bağdaş kurmam, tarihî köprüye bakarken Dicle kıyısında çayımı yudumlamam gerekiyormuş. Ancak o zaman hissettim bu cümlenin yakıcılığını.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPxF0YSvloyBI9cEFNtTysg3HF9UBkzQFXwcCj07F6J_p-OoapooJT9y6Qkca6bo4Efp_3LYAPz-EMBhvCVQT1cRRsr_N7ltb9RksUYvoVyxPc2uPD-met6HUrnx8oTxChBi6rCDdgTdkG/s1600/DSC00900.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPxF0YSvloyBI9cEFNtTysg3HF9UBkzQFXwcCj07F6J_p-OoapooJT9y6Qkca6bo4Efp_3LYAPz-EMBhvCVQT1cRRsr_N7ltb9RksUYvoVyxPc2uPD-met6HUrnx8oTxChBi6rCDdgTdkG/s200/DSC00900.JPG" width="150" /></a>Ne şanslı bir insanmışım ki, ziyarete kapatılan kale ben oradayken yeniden gezmeye açılmıştı. En tepeye kadar tırmanıp evlerin, çok yağmur yağarsa hâlâ tepesinden para dökülen eski darphanenin, efsunlu kapıların hikayelerine tanık olabildim. </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Bir Hasankeyflinin kendi ağzından dinledim Ilısu Barajı’nın yarattığı tehlikeyi. Bizi gezdiren rehberin işaret parmağının ucunda gördüm suların nereye kadar yükselebileceğini. Ben ya da Hasankeyf ölmeden oraları gördüm ya, mesudum. </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Fakat orada aldığım nefes, daha dönüş yolunda boğazıma takıldı. Hasankeyf gibi daha nice güzellikler var henüz görmediğim. Heykellerin bile tek bir cümleyle yıkıldığı bu coğrafyada, çok hızlı olmalıyım bu güzellikleri kaçırmamak için.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Evet, hızlı olmam lâzım! Aceleye getirilmiş bir gezi plânından hiçbir şey anlamayacağımı biliyorum, buna olanağımın olmadığını da. Bu nedenledir ki, binlerce yıl öncesinden bugüne kalanları –geç kalırsak asla görememe tehlikesini hissetmeden- sindirerek gezebileceğimiz vakti yaratmak istiyorsak, hızlı olmak lâzım. Bir an önce değiştirmemiz lâzım bu yok edici zihniyeti. </div>Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-59232699310992756152011-05-30T22:42:00.002+03:002011-06-06T23:40:49.189+03:00MARDİN VE MİDYAT: GÖRÜLMESİ, YAPILMASI, ALINMASI GEREKENLER<div class="MsoNormal"><i><u><span class="Apple-style-span" style="color: #990000;">Bir küçük kırmızı not:</span></u> Bu yazıda anlatılanlar belki başta abartı gibi gelecektir, aslında nasıl da gerçek olduğunu ancak gidip kendi gözlerinizle gördüğünüzde anlayacaksınız.</i></div><div class="MsoNormal"><i><br />
</i></div><table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvupNMXSpR7HXUPjhmBqEvaSK2M610J5V1SRM4zGm2X7CTvqlyOnkR9i5cEFXbg7Xb4sLKVRRTCqUzDo3vS5SO0Dj_3kNVNgLuqcPaR-hqMvNnrPvCTeoONIF1bJqXqO5dpCBy0xBXDD4i/s1600/DSC04708.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvupNMXSpR7HXUPjhmBqEvaSK2M610J5V1SRM4zGm2X7CTvqlyOnkR9i5cEFXbg7Xb4sLKVRRTCqUzDo3vS5SO0Dj_3kNVNgLuqcPaR-hqMvNnrPvCTeoONIF1bJqXqO5dpCBy0xBXDD4i/s320/DSC04708.JPG" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Midyat</td></tr>
</tbody></table><div class="MsoNormal">Önümüze sürekli listeler çıkar ya hani; “Ölmeden önce izlenmesi gereken 100 film”, “Ölmeden önce okunması gereken kitaplar” vs. gibi. İşte Mardin ve Midyat tam da ölmeden önce mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Öyle ki, zaten gördüğünüzde dönmek istemeyecek, orada ölüp oraya kök salmak isteyeceksiniz. (Hasankeyf başlı başına başka bir yazının konusu olacak; çünkü o manzarada ölmek değil, sonsuza dek yaşamak istersiniz.)</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Herkesin tatil anlayışı farklıdır. Kimisi deniz, kum, güneş isterken, kimisi ormanlık bir alan bulup çadırını kurmak, kimisi ise tarihi öğrenmek, geçmişi koklayabilmek ister. Ben, “tatil olsun da ne olursa olsun”culardandım aslında. “Biraz uzaklaşayım, yeni yerler göreyim, azıcık şu rutinden kurtulayım”dan başka derdim yoktu Midyat’a giderken. Süryani şarabının tadını Süryani manastırlarının mimarisinden daha çok merak ediyordum mesela.. Amma velakin bilmiyordum; bin yıllık bir yapı hâlâ yaşıyorsa, birileri hâlâ günlerini gecelerini orada geçiriyorsa, orası sadece bir taş yığını değilmiş meğer. Farklı bir büyüsü varmış, dışardan kare içerden kubbe görünümlü mimarinin. Güneş tam da tepenizdeyken oturmak istersiniz o avlunun ortasına, yüzünüzü güneşe çevirmek, öylece kök salmak, taş olmak istersiniz siz de orada..</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJkzZOZ_5UY4qT3EXahVun7xSVxdE1fQQ5ULjKNTnclxV1rF1tflkYztE1fItVkM4BCfdmY-T7sJKbGOAYXpC1LcskHfDylf4dNHU_nFWeBsGyhBqRAMOldoZsV5pu3UiwRKbhHjeOOf9-/s1600/DSC00665.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJkzZOZ_5UY4qT3EXahVun7xSVxdE1fQQ5ULjKNTnclxV1rF1tflkYztE1fItVkM4BCfdmY-T7sJKbGOAYXpC1LcskHfDylf4dNHU_nFWeBsGyhBqRAMOldoZsV5pu3UiwRKbhHjeOOf9-/s320/DSC00665.JPG" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Deyrulzafaran Manastırı / Mardin</td></tr>
</tbody></table><div class="MsoNormal">Midyat’ta Deyrul Umur (Mor Gabriel), Mardin’de Deyrulzafaran en ünlüleri bu manastırların. Mutlaka gidin, hissedin bu büyüyü. Sadece görmekle kalmayın, hikâyelerini dinleyin oraların.. Bir köyde birbirine aşık olan rahip ile rahibenin, evlenip halkı tarafından aforoz edilmesinin hikâyesini dinleyin. Terk edilen köyde kalan iki Süryani olarak hâlâ Paskalya vb. bayramlarda bir araya gelen Süryaniler tarafından nasıl dışlandıklarının hikayesini dinleyin. O rahip ile rahibenin hüzünlü aşkına tanık olun oraları gezerken.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Süryani çocuklar açsınlar Süryanice İncil’i, onların sesinden dinleyin her biri farklı ezgilerle okunan o sayfaları..</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Mardin’de Kasımiye Medresesi’ne uğrayın mutlaka.. Çeşmeden akan, havuza ulaşana kadar aktığı yol boyunca yaşamın evrelerini simgeleyen suyun sesini dinleyin...</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9fzuowgYq5tbBh_uEQJiz9Jjw8enGpYluSU4B8SnweRnnJGCYJQSkbH8Yfuqng62EXZkKG_LEhM8WAT8glnqUgMbqwRYz3esBRsxY0kSncKiJPKUqq_x4AfLg4L6fBj2Wi6nVM-Hs2auR/s1600/DSC00540.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9fzuowgYq5tbBh_uEQJiz9Jjw8enGpYluSU4B8SnweRnnJGCYJQSkbH8Yfuqng62EXZkKG_LEhM8WAT8glnqUgMbqwRYz3esBRsxY0kSncKiJPKUqq_x4AfLg4L6fBj2Wi6nVM-Hs2auR/s320/DSC00540.JPG" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Midyat Sokakları</td></tr>
</tbody></table><div class="MsoNormal">Daracık taş sokaklarda yürüyün, taş evlerin arasında gezinin. Midyat Konuk Evi’ne gidin ve tepesinden Midyat manzarasını izleyin. (Çoğunuz izlediği dizilerden hatırlayacaktır zaten ilk görüşte.)</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Yine Midyat’taki Gelüşke Hanı’na gidin mesela... (Cebinizde paranız bol ise Mardin’deki Cercis Murat Konağı’na da gidebilirmişsiniz. Ben tüm paramı incik boncuk için harcadığımdan giremedim kapısından içeri, kefil olmuyorum.) Gelüşke Hanı’nda mutlaka şemmame çekin, reyhani oynayın.. Oynamayı beceremediğinizde duyabileceğiniz “bilmeyenler otursun” sözlerine aldırmayın, öğrenene kadar deneyin. Bir daha öyle bir avluda halay çekme fırsatı bulamayabilirsiniz çünkü.. Merak etmeyin, sabah öğle akşam devamlı halay çeken birilerini bulacaksınız orada. Öyle ki ben orada çalışan garsonların işinin önemli bir parçasının halay çekmek olduğunu düşünür oldum onları izlerken..</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiTSMpSvd2gid9f4wEA_8zBNwLdeS6c5LXxHclM_TDy4bRDHi-zA3TteR4R1RoP_QItF5CpVdjjJ0BTTtoLjsC37Xmt2jeSNlLFCUzwGWnBsUCXXzkhXRDIbLUncKHNXhqpl6joh8dtgYr/s1600/DSC00860.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiTSMpSvd2gid9f4wEA_8zBNwLdeS6c5LXxHclM_TDy4bRDHi-zA3TteR4R1RoP_QItF5CpVdjjJ0BTTtoLjsC37Xmt2jeSNlLFCUzwGWnBsUCXXzkhXRDIbLUncKHNXhqpl6joh8dtgYr/s320/DSC00860.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Gelüşke Hanı / Midyat</td></tr>
</tbody></table><div class="MsoNormal">Türküler dinleyerek, Selda Bağcan’ın Ahmet Kaya’nın sesinin eşliğinde Süryani şarabı için mutlaka; yanında onun özel çerezini, karpuz çekirdeğini ihmal etmeden.. Karpuz çekirdeğinin dilinizi yakan tuzu sayesinde daha da iyi fark edeceksiniz üstüne içtiğiniz bir yudum Süryani şarabının ağzınızda bıraktığı güzel tadı. </div><div class="MsoNormal">Bilmediğiniz yeni tatları keşfedin; kavun çekirdeği alın kavurun, her gördüğünüzü sorun. Oraların mısırını gördüğünüzde “Aaa makarnaya bak, deseni ne güzel, çiçek gibi.” demeyin. <span style="font-family: Wingdings;">J</span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: Wingdings;"><br />
</span></div><div class="MsoNormal">Hele bir de öğretmenseniz ya da arkadaşınız orada öğretmense yaşadınız. Küçük yerlerde her zaman daha bir değeri var öğretmen olmanın, öğretmenlik hâlâ kutsal meslek oralarda. Tanımadıkları herkese “Hocam” demelerinden anlarsınız zaten, “Hocam” kelimesi saygı gösteren bir ifadedir hâlâ onlar için.</div><div class="MsoNormal">Kürtçe, Arapça cümleler öğrenin.. Öğrendiğiniz beş cümleden üçü teşekkür cümlesi olacaktır zaten.. Bin bir şekli var teşekkür etmenin orada, bin bir kez teşekkür etme ihtiyacı hissedeceksiniz zaten her gittiğiniz yerde her tanıştığınız insana..</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Mümkünse öncesinde paranızı biriktirip gidin; her gördüğünüzü almak isteyeceksiniz çünkü. Salaş bir kumaşçı dükkanına girecek, bir sürü ıvır zıvırın arasında kaybolmuş güzelim takıları fark edecek, hazine arar gibi altüst edeceksiniz dükkânı. Dükkân sahibinin gönlü zengin olacak zaten, siz bir tane alırsanız o yanında iki tane daha hediye edecek. (Bu durum, Hasankeyf gibi turistik yerlerdeki esnaf için geçerli değildir, şehrin sokaklarında tur atarken karşınıza çıkacak dükkânlar içindir sözüm.) </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Her şeyin kaçağını, bu nedenle daha ucuzunu görecek (sigaradan tutun bakkaldan aldığınız içeceğe kadar), eğer hatun kişi iseniz koca bir poşeti makyaj malzemesi ve parfümle dolduracaksınız.. </div><div class="MsoNormal">Eğer benim gibi tütün sarıp içen bir insansanız, Golden Virginia paketinizle gidip o tütünü sarmaya kalkışmayın sakın! Yaşlı başlı amcalar denemek isteyecek, her seferinde de “Bunu mu içiyorsun!” diyerek sizi ezeceklerdir. Cebinizde hâlâ para kaldıysa nereden tütün almanız gerektiğini sorarsınız onlara, ben tütün yerine şaraba yatırmayı tercih ettim paramı.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Bıttım sabunu göreceksiniz orada bol bol. Özellikle saçlara iyi gelirmiş. Kilo ile alıp saçı seyrelmiş arkadaşlarınıza hediye edebilirsiniz; eğer bu duruma alınmayıp sizinle arkadaşlıklarını devam ettireceklerine eminseniz. <span style="font-family: Wingdings;">J</span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: Wingdings;"><br />
</span></div><div class="MsoNormal">Ve tabii ki gümüşçüler.. Ben oradayken gümüşün fiyatı iki katına çıkmıştı; ama yine de ucuzdu başka yerlere göre. Telkari broşlar, bilezikler, hediyelikler. İhtimal değil ya, yine de almayacak da olsanız bir girin o dükkânlara, ya da vitrinden seyreyleyin, hepsi birer sanat eseridirler..</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Başka bir yazıda, Hasankeyf’te görüşmek üzere...</div><div class="MsoNormal"><br />
</div>Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-91391568451904509692011-05-28T16:53:00.004+03:002011-06-06T23:41:31.320+03:00HER ŞEHİR KENDİNE BENZETİYOR BENİ - MİDYAT<div class="MsoNormal">Dediler ki; baharda görülmeliymiş Midyat. Meğerse tam zamanında gitmişim oralara, bir aya kalmaz kururmuş havası.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Mardin - Midyat arası bir saatlik yolu ufacık bir araçta sıkış tıkış giderken kurdu bu cümleyi Midyatlılar. Ben o sırada pencereye dayanmış, yeşilliklerin ortasında kırmızının zaferini ilan eden gelincik tarlalarını izlemekteydim. “Durdurun arabayı!” diye bağırasım geldi, “Durdurun da koşup yuvarlanayım, kaybolayım şu gelinciklerin arasında.” Daha uçaktan ineli bir saat olmamış, gelincik tarlalarından başka hiçbir şey görmemiş ve şimdiden aşık olmuştum oraların renklerine.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Sonra insanına aşık oldum. Nasıl gideceğimi sorduğum yol için çıkarıp yol parası veren insanına. (Dolmuş yok diyerek beni kandırmaya çalışan taksicileri ayrı tutuyorum; çakal taksici her yerde çakal taksici :p) Her biri bilmediğim bir başka dilde konuşan, ama birbirlerini anlayabilen insanlarına aşık oldum.. Onların bana yardımcı olma çabasına, otobüse bindiğim an genci yaşlısıyla hep birden ayağa kalkıp yer vermeye çalışan erkeklerine.. Bugüne dek hep bir sempatim olmuştu onlara karşı; içimdeki filizi güçlendirdiler, bir kez daha yakınlaştırdılar beni kendilerine. İstanbul’dan beraber uçağa bindiğim, suratlarındaki makyajdan ten rengini seçemediğim, kurdukları cümlelere, tepeden bakan gözlerine, aşağılayıcı ses tonlarına katlanamadığım kokoş kadın grubu geldi aklıma. Oradaki yapmacıklıktan nasıl kaçmak istediysem, buranın esmer tenli doğallığına o kadar sarılmak istedim.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Nicedir dinlemediğim şarkılar çaldı bir bir radyoda.. Hiç dinlemediklerimi de ilk kez orada sevdim. Arapça, Kürtçe, Türkçe... Kardeş dillerin kardeş ezgilerini dinledim Midyat yollarında.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK6O8jUdADejH1ZNh66hwRNfTCjxTq6y6cXfaK-Ze0eP3ZVXvwtP9fc3qCxfiAwN_pGGi7bxbNkC6rD6xE0U0dQVQuxdLcdGr0tzTJ1X97BLoAR7VcAMVh4LLY9iyvpk9CDhwKr3uYbWqu/s1600/DSC00290.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="251" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK6O8jUdADejH1ZNh66hwRNfTCjxTq6y6cXfaK-Ze0eP3ZVXvwtP9fc3qCxfiAwN_pGGi7bxbNkC6rD6xE0U0dQVQuxdLcdGr0tzTJ1X97BLoAR7VcAMVh4LLY9iyvpk9CDhwKr3uYbWqu/s320/DSC00290.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Heştreke (Ortaca) Köyü Öğrencileri</td></tr>
</tbody></table>Bir köy okulunda buldum sonra kendimi. Liseden bu yana hiç kopamadığım arkadaşım, belki de kendine en yakışan meslek olan öğretmenliği seçmiş, ders veriyordu bir Kürt köyünde çocuklara. Onu izledim, ona imrendim, onunla gururlandım. Dışarıdan gelen bir yabancının etrafını bir anda sarıveren o çocukların merakıyla, kısa süre içinde de sevgisiyle tanıştım.. Başıma papatyadan bir taç konuldu, elime “Öğretmenim, sizin için.” sözleriyle bir çiçek tutuşturuldu. Her biri bir meziyetini sergiledi, şarkılar söylendi, halaylar çekildi. Midyat’ta bir Kürt köyünde öğretmen oldum bir günlüğüne...</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhc6o8p_BdjcNMNJbYH5_tDC28LymQsSJwIF64XWATNCgzxyAV7C0gov5rn0-N6attLyZS484XJcQKy0iM78a4qTufxmm7rWbzGGSHuBFTPE-rJZVUrB7-oaIGlCQ0lKcwF2a_MI0S0wy2I/s1600/DSC00362.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhc6o8p_BdjcNMNJbYH5_tDC28LymQsSJwIF64XWATNCgzxyAV7C0gov5rn0-N6attLyZS484XJcQKy0iM78a4qTufxmm7rWbzGGSHuBFTPE-rJZVUrB7-oaIGlCQ0lKcwF2a_MI0S0wy2I/s320/DSC00362.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Hah (Anıtlı) Köyü</td></tr>
</tbody></table><br />
<br />
Hemen yan köye gittim sonra. Birkaç kilometrelik mesafedeki bir Süryani köyüne. Çocuklar aynı çocuklardı, sadece isimler değişti. Birbirlerine Süryanice seslenmeleri, cami yerine kiliseye gidiyor olmaları dışında bir fark yoktu sanki. Arkadaşım anlattı sonra; o köyde öğretmen olmadığı bir dönemde bu çocuklar da yan köye onun sınıfına gelmiş, aynı sınıfta ders vermişti onlara da. Bu çocuklar tam üç dil biliyordu, üç ayrı dilde anlatabiliyorlardı kendilerini. Beraber büyüyordu iki köyün farklı halklarının çocukları, kavgadan uzak büyüyorlardı.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Köy okulunun bakkalı ile muhabbet ettik bir süre. Dükkanın önüne attığı iskemlelerde bize ikram ettiği kaçak çaydan içip kaçak sigaralarımızı tüttürürken, yıllarca İstanbul’da da yaşamış biri olarak Midyat’taki hayattan bahsetti bize. “Buralar başkadır hocam.” diyerek başladı sözüne. ”İstanbul’a da benzemez, diğer Doğu illerine de.” Farklı kültürlerin bir arada nasıl huzur içinde yaşadığından bahsedip, Midyat’a boşuna “medeniyetlerin beşiği” denmediğini anlattı.. Haklı bir övünme vardı sözlerinde, benimse heyecanlı bir imrenme vardı ona bakan gözlerimde.. </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Bu sadece ilk günümdü Midyat’ta; akşamında bambaşka duygular içinde, ama huzurluydum. Tıpkı Midyat gibi.</div>Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-89038367831450618792011-04-26T23:46:00.002+03:002011-06-06T23:42:31.299+03:00QUEIMADA: BENZERLİKLER ÜZERİNE SORULAR<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJJUj-_eXN_hzxIJHtpLdZcIn36ZeLO_mI50cKnp5lkdr3dsFI3W7l-_txCIGanorAZ4k1tH58mWY9PwN1c3DbsEAEeF0lYeLD-amyzDBHgB_81baEZ7pVvV0b8MrhE3ZiXzulirqYseiv/s1600/burn.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJJUj-_eXN_hzxIJHtpLdZcIn36ZeLO_mI50cKnp5lkdr3dsFI3W7l-_txCIGanorAZ4k1tH58mWY9PwN1c3DbsEAEeF0lYeLD-amyzDBHgB_81baEZ7pVvV0b8MrhE3ZiXzulirqYseiv/s320/burn.jpg" width="214" /></a></div><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span lang="EN-US">2008’den devam… Mart ayı, iktidarda Bush, haber bültenlerinde Irak; işgal beşinci yılında, direniş de… </span></i></div><div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span lang="EN-US">Bense üçüncü sınıftayım.. Derste 69 yapımı Queimada (Burn!) filmini izlemişiz; yönetmen Pontecorvo, başrolde Marlon Brando.<o:p></o:p></span></i></div><div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><br />
</div><div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span lang="EN-US"><span class="Apple-style-span" style="color: #660000;"><u>Bir küçük kırmızı not:</u></span></span><span lang="EN-US"> Okumadan önce filmi izlemeniz hoş olur, eğer ki okuduktan sonra izlemeye karar verirseniz, o daha bir hoş olur…<o:p></o:p></span></i></div><div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;"><span lang="EN-US"><o:p> </o:p></span> </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">Queimada Karayipler’de bir adanın öyküsü… İki kez cehennem ateşleriyle yakılan; ama zaten üzerinde yaşayan, adayı ayakta tutan, üreten insanlar için her günün cehennem gibi geçtiği bir ada… Jose Dolores adada bir köle… Jose Dolores adada bir kahraman… Jose Dolores adada idamlık bir mahkum… William Walker adaya gelmiş bir İngiliz ajanı… Dolores köleyken de kahramanken de Walker hep bir ajan… Ve bitmeyen bir savaş… Queimada bir sömürgecilik filmi… Siyaset nasıl taraf olmak demekse, her politik filmde nasıl iki taraf varsa Queimada’da da var; sömürülen ve sömüren… Ve sömürülenin öğrendiği bir şey var: Özgürlük…</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">“Özgürlük başkaları tarafından sana verilen bir şey değildir. Özgürlüğü ancak kendin almışsan özgür olabilirsin.” </span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">Gillo Pontecorvo, politik sinema dalında parmakla sayılacak filmlerden biri olan <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Queimada</i>’da <i style="mso-bidi-font-style: normal;"> </i>bizlere sömürgecilik üzerine bir ders verirken, bu mesajı Jose Dolores üzerinden bizim de kafamıza ustalıkla yerleştirir. Sir William Walker ve Jose Dolores arasındaki ilişki sömürülen ve sömürenlerle dolu tarihin Marksist bir okuması olarak çıkar karşımıza. Vietnam savaşı döneminde çekilen film o dönemle ne kadar benzerlik taşıyorsa; günümüzle bağını kurmak da bir o kadar kolay olacaktır. Tek yapmamız gereken ufak değişikliklerle filmi kafamızda yeniden canlandırmak; örneğin şeker yerine petrol koymak. Filmin kimi çevrelerde rahatsızlık yaratmasına, bizim ülkemizde de yetmişlerde gösteriminin yasaklanmasına şaşırmamak gerekiyor.</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">Günümüzde en çok Bush’un ağzından duymaya alıştığımız bir kelimeyi filmde Walker da sürekli tekrar etmekte: medeniyet! Bu durumda Dolores’in filmin sonunda Walker’a sorduğu soruyu bizlerin de bu kadar tartışmamız tesadüf değil; “Hangi medeniyet?” Queimada’ya götürülen medeniyet ile bugün Irak’a götürülen medeniyetin ne farkı var? Queimada’ya ismini veren yangın Orta Doğu’da patlayan bombaların çıkardığı yangınlara benzemiyor mu?</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">Adada ekonomik kontrolü ele geçirmek amacıyla İngiltere tarafından kışkırtılan şeker kamışı işinde çalışan kölelerle, bugün adına “küreselleşme” denilen ama aslında ucuz emek diyerek belirli sermaye kuruluşları tarafından dünyanın dört bir tarafında köle gibi calıştırılanların “ekmek” dağıtıldığında birbirlerini eziyor olması sadece Queimada filminde ve akşamları ana haber bültenlerinde gördüğümüz tesadüfi bir benzerlik mi?</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">“Jose’yi ölü olarak bulmak istemem; bu savaş biterse maaşımı alamam.” diyen bir asker aynı zamanda günümüz Türkiye’sindeki toplumsal çürümenin bir aynadaki aksi olamaz mı? Piyasa ekonomisinin egemen olduğu bu dönemde bireyciliğin bu kadar almış başını gitmiş olması, bunun yeni yeni ortaya çıktığı bir dönemdeki bir askerin kurduğu bu cümlenin bir uzantısı olarak görülemez mi?</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">Filmin iki ana karakteri Dolores ve Walker arasındaki ilişki sadece ikisinin simgelediği taraflar arasındaki mücadeleye dikkat çekiş midir yoksa dönemin insanına ve onun psikolojisine dair bir anlam da çıkarabilir miyiz?</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">William Walker’ın bir köle ile bir ücretli işçi çalıştırmanın arasındaki farkı anlatmak için kurduğu “Bir fahişeyle birikte olmak mı, yoksa bir kadınla evlenmek mi?” benzetmesi sadece sömürü çarklarının nasıl döneceğine mi dikkat çeker, yoksa burdan toplumda kadının yerine dair de söz söylenmiş olduğunu çıkarırsak Pontecorvo’yu ve filmini abartmış mı oluruz?</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">Queimada nasıl sadece siyasi bir film olmayıp bir insanlık panoraması çiziyorsa, aynı şekilde sadece devletlerin hamlelerinin arkasında yapılan hesapları değil, insanların da bunla baglantılı olarak hangi motivasyonlarla hareket ettiklerini gözler önüne seriyor. İngiltere nasıl önce bir kahraman yaratıp daha sonra o kahramanı yok etmeye çalışıyorsa, benzer bir şekilde insanlar da başlarda kahramanı el üstünde tutarken o yakalandıktan sonra son sahnelerde linç etmeye kalkışıyorlar.</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">“Queimada” bugünden bakıldığında bir benzerlikler hikayesi… Bu sömürgecilik hikayesinde günümüze kadar değişmeyen, aynı kalan pek çok şey var.. Filmi izlerken bu bir tokat gibi suratımıza çarpıp karamsarlığa itse de son sahnesi hâlâ varolan bir şeyi daha bizlere hissettirmekte: Umudu. Sömüren ve sömürülen olduğu sürece mücadele de olacak; birilerine saplanmak için bekleyen bıçaklar da…</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">Ve şu mesaj daima aklımızın bir köşesinde kalacak:</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">“Özgürlük başkaları tarafından sana verilen bir şey değildir. Özgürlüğü ancak kendin almışsan özgür olabilirsin.”</span></div>Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-392800544080138611.post-73712449085445567752011-04-24T22:23:00.003+03:002011-06-06T23:43:12.062+03:001980LERDEN GÜNÜMÜZE UZANAN BİR ÖYKÜ “KAMBER ATEŞ NASILSIN?”<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVIcN4RLKyBNw0ELq_MVDCLnClColZQ-0iDGkbWddHkG6EJABOOqEQAaGHnn2UkrLsMn1FV4Qix2aX7UyOudEs-wxrcuVFZmr37J3xm5HTZKuYuCYUZfHz5UOkDnp5D8vfD-_XbjajGjmq/s1600/kamber.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVIcN4RLKyBNw0ELq_MVDCLnClColZQ-0iDGkbWddHkG6EJABOOqEQAaGHnn2UkrLsMn1FV4Qix2aX7UyOudEs-wxrcuVFZmr37J3xm5HTZKuYuCYUZfHz5UOkDnp5D8vfD-_XbjajGjmq/s400/kamber.jpg" width="270" /></a></div><i>Aralık 2008'de, "Özgürlük" dersinde ödev olarak yazmıştım bu yazıyı.. Bizlere aklımızdan geçenleri özgürce yazma fırsatını veren Yıldız Silier'e ve yıllardır beni blog açmaya teşvik etmekten vazgeçmeyen ağabeyime bir kez daha teşekkürlerimle...</i><br />
<br />
Lavemın Çaveye?<br />
<br />
dilim tutuklu oğlum<br />
seninle konuşamam<br />
gözlerime bak<br />
sözlerimi anlarsın<br />
gözlerimin derininde<br />
kaç uykusuz geceler<br />
kaygılı bekleyişlerden<br />
sana zulüm yaptılar mı?<br />
-kamber ateş nasılsın?<br />
<br />
Gülsüm Akyüz<br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><br />
1980ler… 12 Eylül askeri darbesi sonrası… Mamak askeri cezaevi… Bir ana ve bir oğul… Oğul bir mahkum… O dönemde özgürlüğü elinden alınmış, dört duvar arasına atılmış binlerce siyasi suçludan sadece biri… Ama bu hikayenin özgür olmayan tek kahramanı o değil… Yasaklar ve baskılar sadece demir parmaklıkların ardında değil… Parmaklıkların ötesi de ayrı bir zindan… Bir insan düşündüğü dilde konuşamıyorsa, anadilinde konuşma özgürlüğü elinden alınmışsa, kendini kuşatılmış hissetmek için dört duvar bir de kilitli kapıya ihtiyaç duyar mı?</div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span lang="EN-US">Kamber Ateş Nasılsın?</span></i><span lang="EN-US"> İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi tarafından derlenen Hapishanelerden Öyküler kitabına ismini vermiş, daha sonra oyunlaştırılmış ve kısa filmi de çekilmiş, Ruşen Sümbüloğlu’nun kaleme aldığı, annesi hapishanede ziyaretine geldiğinde Türkçeden başka bir dil konuşulması yasak olduğundan dillerinin değil de gözlerinin anlattıklarıyla konuşan bir ana oğulun, Kamber Ateş ve annesinin hikayesi. Oğlunu görmeye gelen Kürt anne yolda sadece şu üç kelimeyi öğrenebilmiştir; “Kamber Ateş nasılsın?” Ve bütün özlemini, umutlarını, endişelerini bu üç kelimeyle aktarır oğluna. Kamber Ateş’in öyküsü şiddetin ne kadar farklı yüzlerinin olduğunu bize gösteren, yasaklar ve inkar politikalarıyla bir dilin, bir kültürün yok edilemeyeceğini anlatan, düşünceyi suç sayan bir hukukun bir dili yasaklarken, bir halkı yok sayarken sadece bakışarak bile aradaki duvarları yerle bir eden insan ilişkileri karşısında ne kadar aciz kaldığını gözler önüne seren bir öykü.</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">12 Eylül darbesi sadece hapishaneleri dolduran değil, yaşamın her alanında insan özgürlüklerine pranga vuran bir dönemi başlatmıştır. Şiddet ve baskı ile eş güdümlü giden ve sistem tarafından insanlara manipule edilen, günümüz insanlarında da ne yazık ki çok zorluk çekmeden gözlemlenebilen bireycilik ve rekabet, dayanışma duygusunu köreltmeyi hedeflemiş, insanları yalnızlaştırmış, biribirinden kopartmıştır. Hikayenin kısa filminde, oğlunu ziyarete giden annenin tren sahnesi izleyicilerin dikkatini bu gerçeğe çeker; herkes birbirine bakar ama kimse konuşmaz.</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">Devlet, Kürtlerin elinden ana dilde konuşma özgürlüğünü almakla kalmamıştır. Bireysel olarak insanların yalnızlaşması, iki halkın giderek daha fazla birbirinden uzaklaşmasıyla el ele yürümüştür. Bir yandan asimile edilmeye çalışılan bir halk, diğer yandan devletin kültürel zenginlikleri düşmanlıklara evrilten, şiddeti yalnızca kullanmakla kalmayıp provoke eden kimlik politikası. Kamber Ateş’in annesinin içerde oğluna uygulanmasından korktuğu zulümün bir başka çeşidinin dışarda kendine uygulanıyor olması. İktidarını pekiştirme ihtiyacı duyan devletin toplumu terörize etmesi. Farklı etnik kimlikler arasında bir çatışma için uygun zemin hazırlanması. Hükümete ya da diğer devlet aygıtlarına olan güvenin azaldığı dönemlerde Kürt sorunu, şiddet ve terör tartışmalarının körüklenmesi. Güvenlik ve terör bahanesi altında, şiddetten kaçınma maskesiyle yaratılan daha büyük şiddet mekanizması… </span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">Kapitalizm doğası gereği iki halkı birbirine düşürme ve bundan yararlanacağı sömürü mekanizmalarını kurma yoluna gitmiştir. Annesiyle kendi dilinde konuşamayan Kamber Ateş ile onun başında copuyla bekleyen, Türkçe olmayan tek bir kelime dahi konuşulmasını engelleme görevinin verildiği askerin arasına bu şekilde mesafe sokulmuştur. Yıllardır Türk işçisinden daha fazla ezilen Kürt işçisine tek sorun dil sorunu gibi gösterilmiş, çözüm olarak resmi dairelerde devlet dilinden başka bir dilde konuşanlara ceza uygulamayı düşünen Letonya örneği gibi, azınlıklara yönelik birçok baskıya ev sahipliği yapan AB gösterilmiştir. Halbuki, sömürülen ve sömürenlerle, özgürlük mücadeleleriyle dolu tarihin bize öğrettiği bir mesaj vardır: Özgürlük başkaları tarafından verilen bir şey değildir, onu ancak kendimiz almışsak özgür olabiliriz.</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 36.0pt;"><span lang="EN-US">Sonuç olarak, Kamber Ateş’in hikayesinde karşımıza çıkan anadilde konuşamama sorunu aslında sadece Kürtlerin özgürlük sorunu değil, varolan düzenin kendisini ikame ettirebilmek için kurduğu mekanizmalardan biri olarak Türklerin de özgürlük sorunudur. Bu yasakla ket vurulmak istenen sadece bir halkın dili değil, özgürlük için beraber mücadele ettiklerinde kurulan düzeni temelinden sarsacak olan halkların dayanışma gücüdür. Yaşamın her alanında özgürlüklerine vurulan bireycilik prangasından da ancak bir araya gelerek verdikleri özgürlük mücadelesiyle kurtulacaklardır.</span></div>Küçük Kırmızı Balıkhttp://www.blogger.com/profile/14379199887453281322noreply@blogger.com0