Bu Blogda Ara

21 Ocak 2014 Salı

Bazı Sabahlardan

Bazı sabahlar Eminönü’nden Unkapanı’na yürürken beynim farklı çalışıyor. Muhtemelen afyonum daha yeni patlamaya başladığından… Ayakta uyuma, yürürken rüya görme hali gibi. Çoğu zaman “yine amma saçmaladın” diyorum kendime, sonra da daha ofise bile varmadan uçup gidiyor kafamdakiler. Bu sefer bir değişiklik yaptım ve unutmadan yazdım. Okuyunca yine “nasıl da saçmalamışım” diye düşündüm evet, ama bu da benim minik saçma masalım olsun ve bu köşede kalsın.

NORMAL
Suratına kahkahalarla güldüğümü hatırlıyorum. Hatta o kadar çok güldüm ki, gözümden inen yaşları gören ağlıyorum sanabilirdi. Anlamlandıramadığım bir ifadeyle yüzüme baktı. Neden güldün, diye sordu biraz alıngan. Oğlum öptün beni, dedim. Yani sevgin dışarı taşmıştır, olabilir, benim de şu an şu gördüğün ördeği bile öpücüklere boğasım var; ama seninki öyle bir öpmek değildi sanki. N’aptın oğlum? Cinsiyetsizim ben. Ne kadınım ne erkeğim. Cinsel organım, cinsel kimliğim, hormonlarım yok. Sadece içimde büyüyen, yuvasını arayan köklerim var; aynı şu birbirinden ışıklı dallarıyla kök salmış arkadaşlarım gibi. Her adımımda bir yere sabitlenmek istiyorum ama durduramıyorum kendimi, sürekli bir yürüme hali. Yani, ben sana yıllardır âşıktım, yanına gelip yerleşmeyi, köklerimizin birbirine karışmasını düşlüyordum ama şu an çok saçma. Şu an sadece bu parktaki dostlarımla kalmak, belki bir yaprak belki taş olmak, zamanla ufalanıp toprağa karışmak istiyorum. Düşün ki, Tayyip kepçesiyle gelse şuraya, bin Sırrı Süreyya gücünde olabilirim. Off nasıl da saçmalıyorum. Aslında ne çok kurmuştum bu anın hayalini, senin beni öptüğün anın. Fakat şu an öyle mutluyum ki, düşlerimin bile çoğunu hatırlamıyorum; her biri gereksiz ayrıntılarmış, sulara karışmış da hafiflemiş gibiyim. Şu bastığım çimenler öyle yumuşak ki, her adımımda beni içine çekip kundaktaki bebek gibi sarıp sarmalıyor, sonra da yeni yeni hayatlara tekrar tekrar yolluyor. Aynı anda binlerce kişiyim şu an. Şuradaki kale var ya mesela, ben o kalenin prensesiyim işte. Dünyanın bir ucundaki, her şeye rağmen gülümsemeyi başaran evsizim. Biraz az önce doğum yapan anne, biraz ana rahmine daha düşmemiş bebek, biraz çok uzaklarda bir ağaçtan dut toplayan küçük erkek çocuğu, biraz annem, biraz babam, biraz şu ana dek hayatıma giren tüm adamlar, farkında olmadan temas ettiğim, hayatının akışını değiştirdiğim ve hayatımı değiştiren tüm insanlar, biraz da senim. Bildiğin perde varmış gözümde, bambaşka bir dünyaymış aslında ayaklarımın altındaki. Şu an gördüklerimi görmeyenler için üzülüyor, içimde patlamak üzere olan coşkuyu alıp tüm insanlığa dağıtmak istiyorum. Yani… Nereden gelmiştim buraya? Senin beni öpüşün var ya, o big bang gibi bir şeydi belki de benim için önceden. Ama şu an hissettiğim sonsuzlukta, evren bile o kadar ufak bir nokta ki... Ya da bilmiyorum, öyle bakıyorsun ki şu anda, cebimdeki gerçekliğe geri döndüğümde bu anı mahvettiğimi düşünüp pişman olacağım sanki. Az önce yediğimiz o minik şeyler mi yaptı bunu bana? Normal mi?

2 yorum:

  1. Eminönünden Unkapanı zaten masalsı bir yer İstanbulu bozulmamış buram burak yaşanmışlık kokan yarım adase sanırım sizede esin kaynağı olmuş sevgiler http://goosestyle.blogspot.com/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, yaklaşık bir buçuk sene önce Unkapanı'nda çalışmaya başladım. Her gün Üsküdar'dan Unkapanı'na gidip geliyorum ve sanırım bu süreçte bambaşka bir insan oldum :) Sevgiler...

      Sil