Bu Blogda Ara

28 Ocak 2014 Salı

BAZI AKŞAMLARDAN: Bizim Evin Oradaki Çiğ Köfteci

Bizim evin orada bir çiğ köfteci var. Daha doğrusu, İstanbul’un çoğu yerinde olduğu gibi bizim eve giden yol üzerinde de on adımda bir çiğ köfteci var; ama ben içlerinden birini anlatacağım. “Çiğ köfteci anlatmak ne ya?” dediğinizi duyar gibiyim, fakat içimdeki seslerden birkaçı o insanı birilerinin anlatması gerektiğini söyler durur bir süredir -ki içimdeki seslerden birkaçının aynı konuda uzlaştığı nadir görülür. Bu bir “yeni tatlar lezzetli yemekler” yazısı değil, başından söyleyeyim. O niyetle okumaya başladıysanız yanlış yerdesiniz, yol yakınken ayrılabilirsiniz. Belki rastlayanınız olmuştur; “bazı sabahlardan” bir saçmalamam vardı, kısaca bu da onun akşam versiyonu. Neden ayda bir tütün almak için dükkânına uğradığım abla değil, sonrasında o tütünün külünü düşürüp kaçırdığım çorabın yenisi için uğradığım çamaşırcı amca değil, neden o değil, bu değil, şu değil de çiğ köfteci bilmiyorum. (Ki çamaşırcı amcadan ciddi bir yazı konusu çıkardı aslında; aldığım kırmızı donu kasaya uzatırken niçin utandığımı sorgulayarak başlar, oradan siyaset bilimi okumanın tek kazanımı olan sündürüp sündürüp başka yerlere bağlayabilme yeteneğiyle  “toplumda kadının yeri”ne geçiş yapardım, epey de afili olurdu.) Neyse efendim, konuyu dallandırıp budaklandırmayım. Bir değil, iki değil, üç gündür dırdır edince içimdeki sesler, “ööfff” dedim, tamam, bugün fırsat bulunca anlatacağım.

Çiğ köftecinin bende bir adı yok, ufacık dükkânda her gün bir sürü müşteriyle uğraştığından muhabbet etmeye pek vakit bulamadım. Benim için o bir “abicim”. Çok çok muhtemeldir ki yaşı benden küçük ama bunun belki farkında belki değil, ne zaman dükkâna girsem “ne istersin söyle abicim” diyor. Beni bu yazıyı yazmaya iten de bana o an küçücük bir kız çocuğu gibi hissettiren o “abicim” işte. Hayır, yine yanlış tahmin, bu otuzuna merdiven dayayan kadının kendisine hâlâ genç olduğunu ispat etmek için yazdığı bir “iyi hisset” yazısı da değil. Yani “iyi hisset” yazısı ama öylesi değil.

Bu arkadaş nasıl yapıyor bilmem ama öyle bir “abicim” diyor ki, bir anda kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissettirmeyi başarıyor. Belki de son zamanlarda güvenebileceğim çok az insan kaldığı gerçeğinden ve yalnızlık hissiyatından sıkça başım ağrıdığı için, o minicik dükkân beş dakikalığına da olsa benim için hep anlatılan “sığınılacak liman”a dönüşüveriyor. Sanki ben o TV dizilerinde gördüğümüz ufak ama sıcacık insanlarla dolu mahalledeki küçük bir kız çocuğuymuşum da, o da mahallenin delikanlı abisiymiş gibi bir his. Başıma bir şey gelse anında beni kurtaracakmış, bir derdim olsa gitsem anlatsam çözüverecekmiş gibi his. Hayır, öyle hayal ürünü bir his değil, korkarım ki başım gerçekten belaya girse toplasan üç kez gördüğüm o benden küçük “abicim”e koşuvereceğim. O yüzden başıma bir bela gelmesinden ayrı bir korkar oldum.  Delirdim mi, çok mu yalnızım, çok mu güçsüzüm de bir “abicim” lafı üzerinden hiç tanımadığım çiğ köfteci için bir sayfayı aşkın yazı yazıyorum,  onu da bilmiyorum. Siz cevaplardan hangisine inanmak isterseniz artık.

Tanımadığım ama kıyısından köşesinden hayatımda var olan insanları daha çok seviyorum galiba. Çünkü beni üzecek kadar yakınımda değiller ve tam da bu yüzden daha yakınlar bana. Eski mahallemde de Bakkal Ömer Abi vardı mesela… Bir keresinde iyilik isteğimi karşılıksız bırakmayıp bozulan klozetimi tamir etmişti de sonra evi su basınca tesisatçı çağırarak daha büyük bir masrafa girmek zorunda kalmıştım. Yeni bir eve taşınıp da suratsız bir bakkalla karşılaşınca Ömer abiyi çok özlemiş, taksi dolmuşla beş dakikalık mesafedeki dükkânına mektup yollamayı düşünmüştüm. Sonra yine “alışılmışın dışındaki davranışların korkutuculuğu” devreye girmiş, vazgeçmiştim yazmaktan.

İşin garibi, Ömer abi de çiğ köfteci çocuk da muhtemelen hiçbir zaman bilmeyecekler tarihin mini minnacık bir köşesine onlara dair böyle bir not düşüldüğünü. Acaba benim için de not yazmış mıdır birisi bir yerlere? “Her sabah Eminönü’nden Unkapanı’na yürüyen kadın”, “Ayda en az bir kere yeni bir şarj aleti almak için uğrayan kadın”, “Arada aklına esip deli deli yazılar yazan kadın” vs vs… Var mıdır fark etmeden temas ettiğim insanlar? Var mıdır beni de sırf kalplerini kıramayacağım bir mesafedeyim diye uzaktan sevenler?  Olsun isterim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder