Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar masal yazabileceğine inanan bir Ezgi varmış... Bir gün demişler ki Ezgi'ye: Çocuklar için bir masal anlat, içinde İstanbul olsun. Ama aynı zamanda cümleleri basit, kendisi de iki sayfadan kısa olsun. Ve en önemlisi bir "mesaj"ı olsun.
Evet efendim, bunu duyunca "Neden yapamayım ki?" dedim. İstanbul zaten masallar diyarı, sağıma soluma baksam yeter. Öyle de yaptım. Yaptım ama olmadı. Bir sabah vapurda kahvaltı ederken akşam yazacağım masalı buluverdim. Ertesi akşam da hoooop ikinci masal geldi. İlkine yorum alamadım, ikinciye "fantastik bir roman konusu bu, masala sığdırmaya çalışmışsın, taslak olarak sakla bunu" dediler. Yerine başka masal istediler. Ama tembel insanım ben, daha onlar geri dönmeden üçüncü gün pes etmiştim zaten. Sanırım benim en büyük engelim pes edişlerim, bundandır ki asla yazar olamayacağım. Geçenlerde bilgisayarı temizlerken iki masalı da okudum yeniden. İlki masaldan ziyade ilkokul Türkçe kitaplarında yer alan -bir diğer deyişle Mahsun Kırmızıgül filmleri gibi mesajı kafamıza kafamıza çakan- "Okuduğumuzdan ne anladık?" öykülerinden olmuş. Ondandır ki çöpe gitmeye hak kazandı. Sonra da çöpe atacağıma blog sayfama atmaya karar verdim. Nasıl olsa burası da bir tür arka bahçe çöplüğüne dönüştü. Velhasıl masalımsı şey işte burada, aşağıda.
Bir küçük kırmızı not: İkincisini çok sevdiğimden -ve daha bir masala benzediğinden- bu çöplüğe atmadan önce biraz saklayacağım. Kendimi çok az tanıyorsam asla o "fantastik" kitabı yazmayacağım. Muhtemelen bir sonraki temizlik sırasında o da buradaki yerini bulacaktır.
BOĞAZIN KIZLARI
Uzun bir
kışın ardından yazı müjdeleyen bahar kendini göstermiş, İstanbul rengârenk
elbiselerini dolabından çıkarırken yeni yeni açan erguvanlar boğazı mora
boyamıştı. İrem’in küçük hafta sonu tatili şimdiden güzelleşmişti. İki gününü
teyzesinde kuzenleriyle geçirecek olmanın sevincine ilk kez tek başına vapura
binmenin heyecanı eklenmişti. Üsküdar’dan Eminönü’ne yapacağı yolculuk sadece
on beş dakika sürecekti. Olsun, yine de ileride yapmayı düşlediği gezilerin
ufak bir provası sayılabilirdi. Kız Kulesi’nin hangi tarafında kaldığını
anlamaya çalışırken suyundan son yudumunu aldı ve şişeyi attı. Tam o sırada
derinlerden gelen bir “Ah!” sesi duydu. Aşağıya baktığında hemen hemen
kendisiyle aynı yaşlarda, acı içinde kafasını tutan kız çocuğunu gördü.
-Ne
yapıyorsun orada? Çık hemen, burada yüzemezsin. Akıntıya kapılabilirsin. Hem
bir sürü gemi var, sana çarpabilirler, dedi.
-Gemiler
bana senin attığın şu şişe kadar zarar veremez, az daha yaralıyordun beni. Hem
ben bu denizin bir parçasıyım, akıntıda yolumu bulmayı bilirim. Boğazda yüzmek
siz insanlar için tehlikeli olabilir, ama ben burada doğup büyüdüm.
İrem, bir
yandan bir insanı yaralama ihtimalinin üzüntüsünü yaşarken bir yandan da duyduklarına
anlam vermeye çalışıyordu. Yoksa güneş vurdukça altın gibi parıldayan o şey gerçekten
pullardan oluşan bir kuyruk muydu?
-İyi ama bu
nasıl olur? Denizkızı diye bir şey gerçek hayatta yok ki, onlar sadece birer
masal kahramanı.
Bunları sadece
aklından geçirmediğini, şaşkınlıkla mırıldandığını fark etti.
-Gördüğün
gibi karşındayım ve gerçeğim, diye cevap verdi denizkızı. Sadece varlığımızı
insanlara unutturduk, çünkü sizden korkuyoruz. Sizin davranışlarınız yüzünden
sayımız o kadar azaldı ki. Aslında boğazlar bizim nüfusumuzun en fazla olduğu
yerlerden. Farklı denizleri birbirine bağladığından yeni yerler görmek isteyen
birçok denizkızının yolu buraya düşer. Genelde derinlerden yüzeriz, sadece
geceleri yaklaşıyoruz suyun yüzüne. Çünkü o zaman daha az insan oluyor. Kıyıdan
pullarımızın parıltısını gören olursa da yakamozlarla karıştırıyor. O yüzden
geceleri daha rahatız. Ama buradaki manzaranın güzelliğini o kadar çok duydum
ki, sonunda bir de gündüz görmek için yüzeye yaklaştım. Annem haklıymış,
insanlara fazla yaklaşmak tehlikeli. Bak, neredeyse yaralıyordun beni.
-Çok özür
dilerim, dedi İrem.
Söyleyebilecek
başka bir şey bulamadı. Gerçek bir denizkızı gördüğü için dünyanın en şanslı
insanı olduğunu hissediyordu, ama istemeden de olsa böylesi bir güzelliğe zarar
verme düşüncesi onu gerçekten çok üzdü.
-Sadece benden
özür dilemen yetmez ki, dedi denizkızı kırgınlıkla. Burada birçok canlı var, su
altındaki dünyayı görsen gözlerine inanamazsın. Ara sıra boğazda oyun oynayan
yunusları gördüğünüzde sevinçten çığlıklar atıyorsunuz. Ama aslında kendi
dışınızdaki canlılara karşı bu kadar duyarsız olmasanız çok daha fazlasını
görebilirsiniz. Sizin attığınız her çöp bizim evimizi kirletiyor. Kirli sularda
yaşayamayız biz, aynı sizin pis evlerde yaşayamadığınız gibi. Hem dünya
hepimizin, beraber yaşadığımız kocaman bir ev gibi düşün. Sen iyi birine
benziyorsun, o yüzden beni anlayabilirsin. Hatta arkadaşlarına da anlatacağına
inanıyorum. Bir gün gerçekten tüm insanlar gerekli duyarlılığı gösterip çevreyi
kirletmeye son verirse biz de artık sizden korkmayız. Belki ara sıra karaya
bile çıkabiliriz. Böylelikle denizin sadece altını değil, üstündeki güzelliği
de görebiliriz. Hem o zaman beraber oyunlar da oynarız. Ama şimdi gitmem gerek,
ailem telaşlanmıştır, onlara haber vermeden çıktım yukarıya. Kendine dikkat et,
olur mu? İstanbul’a da. Buradan görebildiğim kadarıyla evimiz tahmin ettiğimden
de güzel, onu korumamıza yardım et.
-Mutlaka
edeceğim, dedi İrem büyük bir mahcubiyet içinde. Ufacık bir şişenin bu kadar
büyük bir zarar vereceğimi düşünmemiştim, ama haklısın. Bundan sonra hiçbir
şeyi denize atmayacağım. Uyardığın için teşekkür ederim, yolculuğumda bana
eşlik ettiğin için de. Tekrar görüşmek üzere…
İrem son
cümlesini bitiremeden denizkızı gözden kayboldu. Ama onu bir kez daha
göreceğine emindi. Çünkü doğayı korumaya vakit kaybetmeden başlayacak ve
vapurdan inmeden önce etrafında gördüğü, başka insanlardan kalan çöpleri de
toplayacaktı.
çok güzel olmuş bence çocuklara farkındalık yaratacak cinsten hem de hayal dünyaalrını genişletebilir:) Ellerine sağlık:)
YanıtlaSilçok teşekkür ederim, yazdığımda geri dönüş dahi alamadığımdan gerçekten kötü olduğunu düşünmüştüm. beğenilmesi mutlu etti :)
YanıtlaSilçoğumuz yazdığımız hiçbir şeye yorum alamıyoruz:) Ama inan okuyanlar var önemli olan da biraz bu değil mi:) Sen yaz okuyanların aklında kalıcaktır bence:)
Sil