Bu Blogda Ara

26 Nisan 2011 Salı

QUEIMADA: BENZERLİKLER ÜZERİNE SORULAR

2008’den devam… Mart ayı, iktidarda Bush, haber bültenlerinde Irak; işgal beşinci yılında, direniş de… 
Bense üçüncü sınıftayım.. Derste 69 yapımı Queimada (Burn!) filmini izlemişiz; yönetmen Pontecorvo, başrolde Marlon Brando.

Bir küçük kırmızı not: Okumadan önce filmi izlemeniz hoş olur, eğer ki okuduktan sonra izlemeye karar verirseniz, o daha bir hoş olur…
  
Queimada Karayipler’de bir adanın öyküsü… İki kez cehennem ateşleriyle yakılan; ama zaten üzerinde yaşayan, adayı ayakta tutan, üreten insanlar için her günün cehennem gibi geçtiği bir ada… Jose Dolores adada bir köle… Jose Dolores adada bir kahraman… Jose Dolores adada idamlık bir mahkum… William Walker adaya gelmiş bir İngiliz ajanı… Dolores köleyken de kahramanken de Walker hep bir ajan… Ve bitmeyen bir savaş… Queimada bir sömürgecilik filmi… Siyaset nasıl taraf olmak demekse, her politik filmde nasıl iki taraf varsa Queimada’da da var; sömürülen ve sömüren… Ve sömürülenin öğrendiği bir şey var: Özgürlük…
“Özgürlük başkaları tarafından sana verilen bir şey değildir. Özgürlüğü ancak kendin almışsan özgür olabilirsin.”
Gillo Pontecorvo, politik sinema dalında parmakla sayılacak filmlerden biri olan Queimada’da  bizlere sömürgecilik üzerine bir ders verirken, bu mesajı Jose Dolores üzerinden bizim de kafamıza ustalıkla yerleştirir. Sir William Walker ve Jose Dolores arasındaki ilişki sömürülen ve sömürenlerle dolu tarihin Marksist bir okuması olarak çıkar karşımıza. Vietnam savaşı döneminde çekilen film o dönemle ne kadar benzerlik taşıyorsa; günümüzle bağını kurmak da bir o kadar kolay olacaktır. Tek yapmamız gereken ufak değişikliklerle filmi kafamızda yeniden canlandırmak; örneğin şeker yerine petrol koymak. Filmin kimi çevrelerde rahatsızlık yaratmasına, bizim ülkemizde de yetmişlerde gösteriminin yasaklanmasına şaşırmamak gerekiyor.
Günümüzde en çok Bush’un ağzından duymaya alıştığımız bir kelimeyi filmde Walker da sürekli tekrar etmekte: medeniyet! Bu durumda Dolores’in filmin sonunda Walker’a sorduğu soruyu bizlerin de bu kadar tartışmamız tesadüf değil; “Hangi medeniyet?” Queimada’ya götürülen medeniyet ile bugün Irak’a götürülen medeniyetin ne farkı var? Queimada’ya ismini veren yangın Orta Doğu’da patlayan bombaların çıkardığı yangınlara benzemiyor mu?
Adada ekonomik kontrolü ele geçirmek amacıyla İngiltere tarafından kışkırtılan şeker kamışı işinde çalışan kölelerle, bugün adına “küreselleşme” denilen ama aslında ucuz emek diyerek belirli sermaye kuruluşları tarafından dünyanın dört bir tarafında köle gibi calıştırılanların “ekmek” dağıtıldığında birbirlerini eziyor olması sadece Queimada filminde ve akşamları ana haber bültenlerinde gördüğümüz tesadüfi bir benzerlik mi?
“Jose’yi ölü olarak bulmak istemem; bu savaş biterse maaşımı alamam.” diyen bir asker aynı zamanda günümüz Türkiye’sindeki toplumsal çürümenin bir aynadaki aksi olamaz mı? Piyasa ekonomisinin egemen olduğu bu dönemde bireyciliğin bu kadar almış başını gitmiş olması, bunun yeni yeni ortaya  çıktığı bir dönemdeki bir askerin kurduğu bu cümlenin bir uzantısı olarak görülemez mi?
Filmin iki ana karakteri Dolores ve Walker arasındaki ilişki sadece ikisinin simgelediği taraflar arasındaki mücadeleye dikkat çekiş midir yoksa dönemin insanına ve onun psikolojisine dair bir anlam da çıkarabilir miyiz?
William Walker’ın bir köle ile bir ücretli işçi çalıştırmanın arasındaki farkı anlatmak için kurduğu “Bir fahişeyle birikte olmak mı, yoksa bir kadınla evlenmek mi?” benzetmesi sadece sömürü çarklarının nasıl döneceğine mi dikkat çeker, yoksa burdan toplumda kadının yerine dair de söz söylenmiş olduğunu çıkarırsak Pontecorvo’yu ve filmini abartmış mı oluruz?
Queimada nasıl sadece siyasi bir film olmayıp bir insanlık panoraması çiziyorsa, aynı şekilde sadece devletlerin hamlelerinin arkasında yapılan hesapları değil, insanların da bunla baglantılı olarak hangi motivasyonlarla hareket ettiklerini gözler önüne seriyor. İngiltere nasıl önce bir kahraman yaratıp daha sonra o kahramanı yok etmeye çalışıyorsa, benzer bir şekilde insanlar da başlarda kahramanı el üstünde tutarken o yakalandıktan sonra son sahnelerde linç etmeye kalkışıyorlar.
“Queimada” bugünden bakıldığında bir benzerlikler hikayesi… Bu sömürgecilik hikayesinde günümüze kadar değişmeyen, aynı kalan pek çok şey var.. Filmi izlerken bu bir tokat gibi suratımıza çarpıp karamsarlığa itse de son sahnesi hâlâ varolan bir şeyi daha bizlere hissettirmekte: Umudu. Sömüren ve sömürülen olduğu sürece mücadele de olacak; birilerine saplanmak için bekleyen bıçaklar da…
Ve şu mesaj daima aklımızın bir köşesinde kalacak:
“Özgürlük başkaları tarafından sana verilen bir şey değildir. Özgürlüğü ancak kendin almışsan özgür olabilirsin.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder